Mevlam “ol” dedi hepimiz büründük insan şekline. Saçımız, gözümüz, ten rengimiz, kültürümüz,lisanımız, dinimiz farklı olsa da hepimize insan dendi.
Tıbba, Hukuka; din, dil, ırk farkı yapılmaksızın her insana aynı muamele yapılacak dedi yasalar…
İster şehrin göbeğinde eylem yapıp masum insanları katletsin, ister evden işine kendi halinde yaşasın aynı muamele gösterilecek insan diye… Belki bir farkla biri parmaklıklar ardında yaşayacak diğeri dışarıda evden işine gitmeye devam edecek…
Askerimizi şehid edecek, şehrin ortasında bomba patlatacak, eylem malzemelerini temin edecek, binlerce kişinin ölmesine yaralanmasına sebep olacak ve bu kişilere de insan denilecek…
Onca cana mala kast ettikten sonra parmaklıklar ardından ültimatom verecek, kimse kulak asmayınca “ağlamayan çocuğa emzik verilmez”düşüncesiyle sözde açlık grevi yapıp zırıl zırıl ağlayacak…
Dilekçesinde; bakan görevden alınsın, belirlediğimiz cezaevine sevkler durdurulsun, Yasa’da yer alan bizi suçlayan genelge yerine belirttiğimiz şekilde yazılsın, ismini yazdığımız arkadaşlarımız tahliye edilsin… Yoksa açlık grevlerine devam eder ölürüz, sizi de vicdan azabından öldürürüz…
Açlık grevi sonucunda bir terör örgütü mensubu öldüğünde vicdanım sızlarsa şüphe ederim kendi insanlığımdan…
2 ay insan katı gıda almadan yaşayabiliyor, su içmeden bir hafta… Amaçlarının ölmek olmadığı çok açık… İçilen mineralli sular kullanılan vitamin hapları vücut dengelerini sağlamak için yeter de artar bile…
Kendi iradesiyle yaptığı açlık grevi ya da ölüm orucu nedeniyle sağlığı bozulursa öncelikle hasta olarak kabul edilip tedavisi yapılıyor. Hayatı, infazın yerine getirilmesinden önce geliyor İnsan cisminde olduğu için.
Peki, yapılan açlık grevlerinde ne sonuçlar alındı?
Şubat 1986’da tek tip kıyafet uygulamasına son verildi ve bir süre açlık grevleri durdu.
Temmuz 1987’de Sağmacılar Cezaevinde 50 mahkum açlık grevine başladı ve bu grev Anadolu’daki cezaevlerine yayıldı.
13 Ağustos 1987’de TAYAD temsilcileri ile yönetimin yaptığı görüşmeler sonucunda istekler kabul edildi ve açlık grevi durduruldu.
Dönemin adalet bakanı Mehmet Topaç tarafından tek tip kıyafet uygulaması hakkında tekrar bir genelge verilmesine rağmen çok sayıda hapishanede açlık grevleri başlatıldığı için uygulamaya konulamadı.
Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller’in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1996 yılında adalet bakanı Mehmet Ağar’ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Hükümetin değişmesiyle Mehmet Ağar’ın yerine gelen Şevket Kazan bu genelgeyi iptal etti.
1996 ve 2000’li yıllarda açlık grevleri nedeniyle pekçok mahkum özellikle Wernicke Korsakoff sendromu olmak üzere birçok açlığa bağlı hastalığa yakalandı 2002 yılında Ahmet Necdet Sezer tarafından iki yüzün üzerinde terör suçu mahkumu, sağlık sorunları nedeniyle aftan yararlanarak serbest kaldı.
12 Eylül 2012’de PKK ve PJAK’lı 483 tutuklu ve hükümlü Türkiye genelinde 58 cezaevinde Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve Kürtçenin anadil olarak kamuda kullanılması talepleriyle açlık grevine başladılar.
Sonuç: 67. gününe giren cezaevlerindeki açlık grevleri sonlandırıldı. BDP Genel Başkan Yardımcısı Kışanak, cezaevlerinde açlık grevinde bulunanların eylemlerini sonlandırdıklarını söyledi. Zana’da destek verdiği eylemin sonucunda meclisten evine istirahate çekildi.
Eylemlerin son bulduğunu cezaevinden yetkililer bildirilmiyor. BDP’nin yani bir siyasi partinin gelen başkan yardımcısı tarafından basın açıklaması yapılıyor alnı açık göğsü dik bir şekilde. Aynı siyasi parti vekili meclisin içinden destek veriyor.
Arınç, bu tür eylemlere gerek olmadığını ifade ederek, ”Umarım bundan sonra bu tür eylemlerle karşılaşmayız. Türkiye demokratik bir ülke, bir hukuk devleti. Halkın hangi noktalarda talepleri olursa hükümetler ve siyasetçiler, parlamentolarda bu talepleri her zaman dile getirip görüşebilir. Ben eylemin bu şekilde sonuçlanmış olmasından dolayı milletimize geçmiş olsun diliyorum” diyor açıklamasında.
Türkiye gerekirse bu kadar demokratik olmasın… Terör örgütü parlamentoya giriyorsa, eylem yapan masum insanları öldürene “halk” deniyorsa, Türkiye demokratikleşme sürecinin kapısının önünden bile geçmesin.