Askeri bir deyiştir, marş marş, değil mi? İyi de askerlik ne için yapılır? Yurdu, yurttaşı, akrabayı, anayı, babayı, kardeşi, çocuğu, torunu, eşi korumak ve yüceltmek; varlıklarını sonsuza değin sürdürmek için değil mi?
İlla savaş olması gerekmiyor her halde.
O zaman;
Ey Kastamonulular! Marş marş, köylerinize!
Çünkü geceleri gökyüzünde yıldızlar var toplanmayı bekleyen. Bütün çocuklar sırt çantalarını alıp köy evlerinin önüne çıksınlar ve ne kadar avuçlayabiliyorlarsa yıldızlardan, avuç avuç doldursunlar çantalarına. Koca bir ömür ışıkları olacaktır o yıldızlar çocuklarımızın.
Renk renk çiçekler fışkıracak topraktan. Her gelene çılgınca alkış tutan kırmızı, yeşil, mavi, sarı, bordo, eflatun, leylak rengi, mor, turuncu çiçekler. “Öpün beni” diye bekliyor olacaklar ve “bu topraklar sizin” diye haykıracaklar yüzümüze yüzümüze.
Ya tavuklar, koyunlar, inekler, kuzular…
Marş marş !..
Bizi biz yapan dedelerimiz ve ninelerimizden öbür dünyaya göçmüş olanlar mezarlarından gizlice çıkıp yolumuzu gözlüyor olacaklar.
Anmanın ve anılmanın ne demek olduğunu gösterecekler sakin uykularında. Yalnız kalmanın ve yalnız bırakılmanın korkunç soğuk yüzünü gösterecekler bize, bir mermer dikip bıraktığımız mezarlıklarından yemyeşil fışkırarak…
Marş marş !..
İlgisizlikten dibi diken bürümüş erikleri, elmaları, ayvaları, incirleri, fındıkları göreceğiz. Hepsi sitemle bakıyor olacaklar.
Kentlerin betonlarından çıkıp dizlerimize yapışmış romatizmalarımıza inat olsun diye pencerelerimize uzatacaklar dallarını, yapraklarını.
Bin bir zorlukla gittiğimiz ve yarım yamalak döndüğümüz gürültülü kent pazarlarının yerine saf ve tertemiz biberin, hıyarın, domatesin kokusu gelecek püfür püfür.
Bir damla su verdiğimiz toprak binlerce taneyle karşılayacak bizi ama o bir damla suyu vermemiş, yabancılaşmışsak, küsmenin ne demek olduğunu gösterecek o toprak bize. Ya kupkuru yüzüyle ya da yaban otlarıyla, dikenleriyle.
Burun kıvrılıp bırakılmış her karış toprakta analarımızın, babalarımızın; olmadı ninelerimizin dedelerimizin kokusu çarpacak yüzlerimize.
Marş marş !..
Hiç değilse üç beş gün, koca bir yıl unutarak ihanet ettiğimiz topraklarımızın gönlünü alalım.
İki yudum su, birkaç da çapa…
Biz, oralardan geliyoruz, oralara döneceğiz; dönmeliyiz.
Kent dediğiniz koca boğazlı, keskin dişli bir canavar…
Haydi marş marş !..
Yıldız toplamaya köylerimize…