İnsanı evrenin diğer canlılarından ayıran en belirgin özelliği, anlaşmak için dili daha çok kullanıyor olmasıdır, herhalde.
Sonuçta diğer canlılar da bir biçimde dil kullanıyorlar. Ancak onlarda sözcük, kavram, deyim, mimik gibi ayrıntılar gelişmemiştir. Bir inek için dil zenginliği “mö” ile sınırlıdır. Kimi zaman uzatarak (mööö) konuşur, kimi zaman ince ses çıkararak kimi zaman da sesini kalınlaştırarak konuşur. Kedi için de (miyav), köpek için de (hav), karga için de (gak), eşek için de (ai), horoz için de (üürü), tavuk için de (gıt gıt gıdak), ördek için de (vak), çakal ve kurt için de (uu) aynı şey geçerlidir.
Uzun-kısa-kalın-ince... O kadar.
İnsandaki dilsel gelişkinliğin bir amacı ve gereği olmalı. Sesin yumuşak tınısını kullanmalı insan, böğürmemeli. Sözcüklerin sevimli olanlarını kullanmalı.
Sevgi dilini, saygı dilini kullanmalı. Karşısındakine hırlamamalı, mö’lememeli, havlamamalı. İnsan olan insan dilini kullanırken karşısındakini alçaltıcı, kötüleyici, küçültücü, incitici, tahrik edici sözcüklerin yerine yüceltici, onurlandırıcı, mutluluk verici sözcükleri kullanabilme zenginliğine ve olanağına sahiptir ama bu bir niyet-beceri ve gelişkinlik üçgeni içerisinde anlam bulur.
Eleştiri, bir kültür, birikim ve beceri işidir. İnsan, karşısındaki insanı eleştirirken onu ruhsal anlamda boğmak yerine güçlendirmek tercihinde bulunmalıdır çünkü insan ancak başka insanlar ile birlikte insan olabilir, insan kalabilir.
Olumlu düşünebilecek kadar güçlü ve iyi niyetli insanlar bunu yapabilir. Birikimsiz, görgüsüz, beceriksiz ve korkak insanlar eleştiri deyince hırlamayı, havlamayı, mö’lemeyi, tıslamayı anlarlar. Böylesi yaklaşımlar insanı daha iyi insan yapmaz; tersine her iki tarafı da insanlıktan uzaklaştırır. Diğer canlıların vahşi yaşamının içine çeker. Kin biriktirir, korku yayar, mutsuzluk eker.
Hele de bu dili kullananlar topluma önderlik edenler ya da etmeleri beklenenler olursa iş daha acıklı duruma gelir.
Alçak, namert, hain, utanmaz, müfteri, korkak, yalancı, zavallı, biçare, terbiyesiz, dangalak, cahil, onursuz, omurgasız, seviyesiz ve benzeri onlarca insana yakışmayan çirkin sözcükleri eleştiri dili olarak kullanan “toplum büyükleri ve önderleri” olursa, imam- cemaat ilişkisinde söylendiği biçimiyle “cemaatin” ne yapacağını merak etmeye gerek yok.
Bu dil bir yiğitlik, mertlik dili değildir. Bu dil, insani dilden ve insani anlayıştan, insani değerlerden yoksun olmuşluğun; korkaklığın ve saldırganlığın; daha kestirmeden söyleyecek olursak “insanlaşmamış insanın” dilidir.
Evet. Her söylenene inanmayalım, her dayatılanı benimsemeyelim, her palavraya kanmayalım ve yeri geldikçe de eleştirelim ama insanda var olan dilin olumlu, yüceltici, onur kıran değil onurlandırıcı sözcüklerini seçerek eleştirelim. Eleştirirken saygımızı da gösterelim ve insana yakışan gibi yarışalım. Yoksa insan olmak için daha çok bekleriz.
Bir de şu var: Kimileri çoğu kez, en yakını bile olsa, onun herhangi bir zayıf noktasını, kusurunu yakalar ve yüksek sesle dillendirmekten büyük haz duyar. Bu yolla da kendisine bir “üstünlük” sağlamaya çalışır. Pantolonun, kravatın, ayakkabının, çantanın renginden tut saçına, kaşına; yemesine, içmesine, horlamasına, yürümesine, gülmesine, oturup kalkmasına kadar…
Bu tipler için psikolojinin tanımı kesindir: Aşağılık kompleksi…