Sektöründe Büyüyenlerin Konuğu: Halit Şenol

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hüseyin Karadeniz ile Sektöründe Büyüyenlerin Konuğu: Halit Şenol….

Zamanında ticaretin kalbinin attığı tek yer olan Karaköy Perşembe Pazarı’nda 42 yıl önce atıldı Şenol Makina’nın temelleri. Rahmetli Turan Şenol’un öz sermayesiyle kurduğu çeşitli talaşlı imalat ve hidrolik pres imalatı üzerine üretim yapan atölye, oğulları Halit ve Tuncay Şenol’un ellerinde gün geçtikçe büyüdü.

Tuzla’da bulunan mağazalarında ziyaret ettiğim Şenol Makina Yönetim Kurulu Başkanı Halit Şenol’un anlatımlarından yola çıkarak; tonlarca yükün altında ezilmeden, Türkiye’nin gözde projelerine damga vuran firmanın, bu başarısının altında yatan tek prensibin dürüstlük olduğunu söylemek mümkün.

Halit Bey, ticaret ve insan ilişkilerinde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” çizgisinde yürümeye ve yürütmeye hazır biri. Gerek geleceğin umudu gençlerin yetiştirilmesinde, gerekse hayattan umudunu kesenlere uzanan el olma noktasında çelik gibi sağlam karaktere sahip.

Hüseyin Karadeniz ile Sektöründe Büyüyenler’in bu haftaki konuğu iş dünyasının merkezine koyduğu ahlaki değerlerle dikkat çeken Şenol Makina Yönetim Kurulu Başkanı Halit Şenol…

***

Güvenilir ve sağlam birçok yapının arkasında Şenol Makina’nın yer aldığını biliyoruz. Bu ticari serüvene siz nasıl dahil oldunuz?

İlkokulu bitirmemin hemen sonrası babamın torna atölyesinde iş hayatına atıldım. Atölyede 1974 yılından 1991 yılına kadar birlikte imalat gerçekleştirdik. Ticaretle1991 yılına kadar hiçbir ilgim yoktu.Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımı esnasında kullanılan zincir kilitlerinin seri üretimini biz gerçekleştirmiştik. Satışını yapan firmadananlaşma gereği ödeme almaya gittiğimde taahhüt edilen maddi desteği göremeyince, gençliğin de vermiş olduğu fevrilikle sinirlendim. Baktım yanındaki dükkân kiralık, hemen o gün karar verdim ticarete atılmaya. Babamın desteğini alarak Karaköy’de 10 metrekare dükkanda ticari faaliyetlerimiz başladı.

Rakip oldunuz yani…

Niyetim gerçekten rakip olmaktı. Hatta yanlarına gittim “Bitişiğinizdeki dükkanı ben kiraladım, size rakip oluyorum.” dedim. Allah razı olsun oranın sahibi Nihat Bey büyük bir esnafmış. “Demek komşu oluyoruz, mala da, paraya ihtiyacın olursa çekinme” dedi. İlk satışımı yaptığım malı onlardan almıştım.

Hayatınızın dönüm noktası diyebilir miyiz bu olaya?

Yaşam tarzımın değişimi için bir vesile oldu Karaköy’deki dükkan. İlmiyle, ahlakıyla, iş tecrübesiyle takdir ettiğimiz bir esnaf arkadaşımız sayesinde hayata bakış açımız değişti. Dini ve ticari alanlarda bize çok değerli nasihatlerde bulundu. Babamın 1996 yılında vefatının ardından kardeşim Tuncay ile birlikte Şenol Makina olarak şirketimizi kurduk. Tecrübelerinden istifade ettiğimiz bu dostumuzla bağımızı hiç koparmadık, dostluğumuzu ticaretimize de yansıttık.

Şu anda üretim alanınız nedir?

Çelik halatla alakalı bir sektördeyiz. Çalışmalarımız yük kaldırma ve gerdirme sistemleri üzerine. Pendik Neomarin AVM-Viaport AVM, Mersin Arena Stadyumu’ nun membran gergi sistemlerini, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin çelik halat sapanın imalatını, Haliç Köprüsü’nün yan gergi halat sistemlerini biz gerçekleştirdik. Bursa Stadyumu çelik halat ve takviyesi işlemlerini de üstlendik.

Çelik halat tedarikini nasıl sağlıyorsunuz?

Doğan Grubu’nun sahibi olduğu Çelik Halat ve Tel San A.Ş.’nin Türkiye’de iki bayisi bulunuyor. Biz İstanbul bayisiyiz. Çelik halat tedarikini bu şekilde sağlıyoruz.

İç piyasada üretim yapıyor musunuz?

Tescilli markamız olan CERMAX hidrolik yük kaldırma ve çektirme ekipmanları ile yurtiçi piyasasında yer alıyoruz.

İhracat gerçekleştiriyor musunuz?

Kendi ürettiğimiz halat baskı presleri var. Onları Almanya,Türkmenistan Kolonya, Bosna Hersek, Arabistan’a ihraç ediyoruz.

Küçük bir atölyeden bugünlere geleceğinizi hayal ediyor muydunuz? Neye bağlıyorsunuz bu başarıyı?

Bizim gayretimiz oluyor ama bunların hepsi Allah’ın nihayetiyledir. Doğru yoldan şaşamadığınız sürece, karşınıza güzel fırsatlar çıkıyor.Mesela 2004 yılında Çelik Halat’ın bayisi olmam için teklif geldi. Oysa o günlerde onların çalıştığı firmaların kapasitesinin çeyreğinde bile değildik. Sırf işimizi hakkıyla yapıyoruz diye bize teklif getirmişler.

Nasıl gelişti o süreç biraz bahseder misiniz?

Tuzla’daki işyerimize taşınalı yaklaşık 3 yıl olmuştu. Stoklarımızdaki halat toplasan 5 ton yoktu. Ufak bir firmaydık. Bir gün telefon geldi Çelik Halat AŞ’den.Genel müdürlerinin benimle görüşmek istediğini söylediler. Hiç unutmuyorum 2004 yılının 19 Mayıs günü özel şoförlü, korumalı, çok şık biri geldi, “Çelik Halat’ın genel müdürüyüm sizi bayi yapmak istiyorum” dedi. O dönemde 5 bayisi var,bunlar 30-40 yıllık köklü firmalar. Benim onların arasında yer almam hayal. Biliyorum ki satış konusunda istenilen şartlar da ağır. Teklifi “Benim sermayem yok, portföyüm yok, size verecek teminatım yok.”diyerek reddettim. O dönemde tersanelerde yoğun çalışıyoruz. Gemi inşa sanayii firmamızın neredeyse tüm cirosunu karşılıyordu. Meğer beni tüm tersanelere sormuş, “Biz ondan halat almayız ama doğru, dürüst, işinde bir çocuk” demişler. Bu sebepmiş bizle çalışmak istemesi. Kardeşim Tuncay’la istişare yaptım ve firmaya teklif götürdüm, kabul edilmesine imkan yok gözüyle bakıyoruz. Ama aksine tüm şartlarımız kabul edildi. Sonradan öğrendim ısrarlarının sebebini. Bayi yaptıkları köklü firmalar sattıkları halattan daha azını müşteriye gönderiyormuş. Piyasada imaj kaybına uğradıklarıiçin dürüst bir firma arıyorlarmış, çok satan değil.

Özellikle 2008 krizinden büyük oranda etkilenen gemi inşa sanayiinin yaşadığı olumsuzlukları hissettiniz mi?

Krizin geleceğini, gemi inşa sanayiinin en çok zarar görecek sektörlerden biri olacağını bazı dostlarımdan duymuş, yurt dışı seyahatlerimde sezinlemiştim. Krizden 7 ay önce gemi inşa sanayiindeki tüm bağımızı kopardık.Sektör değiştirme kararı aldık. Zirai aletlerine yedek parça üretmeye karar verdik. Krizin olduğu o yıl yurt içi ve yurt dışında 5 fuara katıldık. Ayrıca yük kaldırma ve gerdirme sistemleri üzerine olan faaliyetlerimizi geliştirdik. İlk başta bu davranışa, tepki aldık ama sonuçta doğru bir karar verdiğimiz için mutluyuz.

Biraz da özel hayatınızdan bahsedelim… Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

1963 yılında Cide Soğuksu’da doğdum. Üç kardeşiz, en büyükleri benim. İlkokul 2.sınıfa kadar köy okulunda okudum. Daha sonra İstanbul’a göç ettik. İlkokulu burada tamamladım. Babam okuyacak mısın, çalışacak mısın diye sordu. Dedem beni 5 yaşında okula yazdırınca, sıkılmış olsam gerek çalışmaya karar verdim. Tabi 6 ay geçmeden pişman oldum ama iş işten geçti. Gece okuluna giderek makine ressamlığı bölümünü bitirdim. Birçok kişisel gelişim kursuna gittim.

Evlisiniz, kaç çocuğunuz var? Onların eğitim durumu nedir?

4 çocuğum var. En büyüğü 27 yaşında dış ticaret mezunu, şirketin dış ticaretini yönetiyor. Onun ufağı diyetisyen, öbürü Üsküdar Üniversitesi’nde okuyor, en ufağı ilkokulda.

Başarılı öğrencilerin eğitimi konusunda kendinize bir misyon üstendiğinizi biliyoruz. Bu durum sizde hangi duyguları uyandırıyor?

Ahlaki değerlerimizde, aile kavramlarımızda bir çöküntü var bu sebeple eğitime önem verdim. Başarılı öğrencilerin eğitim hayatları boyunca yanlarında oluyoruz, ayda belirli bir meblağ verip kenara çekilmiyoruz. Allah’ın emrettiğini yerine getirmenin mutluluğu var sadece üzerimizde. Özel bir çaba harcamıyoruz bunun için.İlk öğrencimi İstanbul’da okuttum, şimdi Soğuksu Köyü’nde öğretmenlik yapıyor. Zamanla öğrenci sayıları da arttı. Geçen yıl şirket olarak 21 öğrenciye burs verdik. Vesile olduğumuz kişilerin bize olan teveccühlerinden mahcubiyet duymaya başladım. Bu misyonumuzu Soğuksu Derneği’ne de yansıttık. Dernekteki arkadaşlarımız bu sürece dahil oldular. Bu yıl yaklaşık 30 öğrencimiz var, seneye 50 öğrenciye ulaşmayı hedefliyoruz.

Kastamonu’ya yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?

Kastamonu’da orman ham maddesi kullanılmayan bir tesisin kurulması bana göre haramdır. Özellikle ağır metal sanayisinin olması için yapılan yatırımlar hayal ürünü. Çünkü yol, kalifiye eleman problemi, yan sanayi problemi çözüme kavuşmadı. Belki gelecek yıllarda Cide’de küçük çaplı bir kestane yatırımı yapabilirim.

İş hayatınızdaki prensipleriniz nelerdir? Ticarete atılmak isteyenlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?

Akılcılık ve bilim çerçevesinde hareket edilmesi daima fayda sağlar. Bir insanda 3 vasıf olup da para kazanamıyorum diyorsa ya yalan söylüyordur ya da bir şeyleri eksik yapıyordur. Dürüstlük, iş bilme ve bildiğin işi yapama, kar payı dağıtmak. Bizler genellikle kar payı dağıtma konusunda eksik davranıyoruz, bu noktayı idrak edemedik henüz. Başkasından daha fazla sadaka verince üzerimize düşeni yaptığımızı zannediyoruz. Oysa ticarette kar payı dağıtma çok farklı bir anlamda. Misal; Kar ettiğiniz bedelin yüzde 20’sini, ham maddecinize verin avans olarak. Bir ihale aldığınızda ham maddeciniz size gerekli olan malı muhakkak verir. Ne kredi çekmenize ne de akrabalardan borç istemenize gerek kalır. Ticarette kar payı dağıtmak sıfır faizli kredi çekmeye benzer. Bu prensibi Hekimoğlu İsmail’in anlatımlarından benimseyerek uyguluyorum.

Şunu da belirtmem gerekir, ben en çok maddiyatı babamın hasta olduğu zamanda kazandım. Ona yaptığımız ilgi bize kat kat yansıdı. Bir insan zengin olmak, para kazanmak istiyorsa muhakkak anne ve babasına itaat etmeli.

Kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz?

Tuzla’daki fabrika ve mağazada toplamda 28 kişiyiz.

Yalova’daki faaliyet alanınız nedir?

Teknik market olarak hizmet veriyoruz.Orada yüzde 40 ortaklığım bulunuyor.

(Röportajımız boyunca Halit Bey’in masasında duran ip ilgimizi çekiyor. Merakımıza yenilip sorduğumuzda hemen ayağa kalkıp kısa bir deney yapıyoruz. Misina örgülü yüzer ip olduğunu öğrendiğimiz ipe uyguladığımız kuvvete rağmen bir türlü kopmuyor. Ancak ipin bu özelliği sebebiyle değil ibret dolu bir hayat hikâyesinin kaynağı olduğunu için masasında durduğunu öğreniyoruz.)

Halit Bey, masanızda duran bu ipin bir özelliği var mı?

Tophane Salı Pazarı’nda 1990 yılında kurulan hayvancılık fuarı ilgimi çekti. O zamanlar İstanbul’daki tüm fuarlar orada gerçekleşirdi. Bir Hollanda firmasında sarı bir ip gördüm. Kümeslerde kullanılan yemlik ve suluklar bu ipe asılırmış. İpten bir parça aldım. Kastamonu’ya gittiğim günlerin birinde Bolu’da büyük bir tavuk çiftliğine uğradım. Yem ve suluklar için çelik halatlar kullanılıyordu. Tavuk gübresinin asidi sebebiyle çelik pas tutuyor, steril bir ortam sağlanamıyordu. Bu sarı ipin ticaretini yapmaya karar verdim. İstanbul’a döndüğümde çok araştırdım, ancak üretimini yapan yok. Daha sonra Bayrampaşa’da İpçi Hüseyin adında biri olduğunu öğrendim. Bir Ramazan günü biladerle numune ipi alıp adamın yanına gittik. Adam bize kaç ton istediğimizi sorunca şaşırdık. 50 kilo lazım deyince ipi fırlatıp attı, uğraşamam ben bunla diye. Aradan 6 ay geçti Karaköy’deki ofiste otururken içeriye perişan görünen bir adam girdi. Dilenci sandım, elime bir avuç bozuk para aldım. Ardından “Beni tanıdın mı?” deyince elimdeki parayı bıraktım. İçimden tanıdık biri herhâlde diye düşünüyorum ama hatırlayamıyorum. Meğer İpçi Hüseyin’miş. İflas etmiş, tüm makineleri haczedilmiş. Ben aklına gelmişim, isteğim ipi üretecek makineyi saklamış sadece. O gün malzeme alacak parayı da verdim ve ardından 13 yıl boyunca çocuğun rızkı o ipten oldu. Ben tavuk çiftliklerine pazarlamasını gerçekleştirdim. Tek geçim kaynağı buydu, parasını hemen nakit verirdim. Yalova’daki işlerim sırasında İstanbul’daki şirketin muhasebesinden bir telefon geldi. İpçi Hüseyin’in ödemesi olduğu ama kendisine ulaşamadıklarını söylediler. Sonra araştırdık meğer bize ördüğü iple aile meseleleri sebebiyle intihar etmiş. İbretlik bir hayat hikâyesidir. Okan Üniversitesi’nde de anlatmıştım bu hikayeyi, dekan da ipi masasının arkasına asmıştı.

Ticarette akılcılık ve bilim çerçevesinde hareket edilmeli

Zamanında ticaretin kalbinin attığı tek yer olan Karaköy Perşembe Pazarı’nda 42 yıl önce atıldı Şenol Makina’nın temelleri. Rahmetli Turan Şenol’un öz sermayesiyle kurduğu çeşitli talaşlı imalat ve hidrolik pres imalatı üzerine üretim yapan atölye, oğulları Halit ve Tuncay Şenol’un ellerinde gün geçtikçe büyüdü.

Tuzla’da bulunan mağazalarında ziyaret ettiğim Şenol Makina Yönetim Kurulu Başkanı Halit Şenol’un anlatımlarından yola çıkarak; tonlarca yükün altında ezilmeden, Türkiye’nin gözde projelerine damga vuran firmanın, bu başarısının altında yatan tek prensibin dürüstlük olduğunu söylemek mümkün.

Halit Bey, ticaret ve insan ilişkilerinde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” çizgisinde yürümeye ve yürütmeye hazır biri. Gerek geleceğin umudu gençlerin yetiştirilmesinde, gerekse hayattan umudunu kesenlere uzanan el olma noktasında çelik gibi sağlam karaktere sahip.

Hüseyin Karadeniz ile Sektöründe Büyüyenler’in bu haftaki konuğu iş dünyasının merkezine koyduğu ahlaki değerlerle dikkat çeken Şenol Makina Yönetim Kurulu Başkanı Halit Şenol…

***

Güvenilir ve sağlam birçok yapının arkasında Şenol Makina’nın yer aldığını biliyoruz. Bu ticari serüvene siz nasıl dahil oldunuz?

İlkokulu bitirmemin hemen sonrası babamın torna atölyesinde iş hayatına atıldım. Atölyede 1974 yılından 1991 yılına kadar birlikte imalat gerçekleştirdik. Ticaretle1991 yılına kadar hiçbir ilgim yoktu.Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımı esnasında kullanılan zincir kilitlerinin seri üretimini biz gerçekleştirmiştik. Satışını yapan firmadananlaşma gereği ödeme almaya gittiğimde taahhüt edilen maddi desteği göremeyince, gençliğin de vermiş olduğu fevrilikle sinirlendim. Baktım yanındaki dükkân kiralık, hemen o gün karar verdim ticarete atılmaya. Babamın desteğini alarak Karaköy’de 10 metrekare dükkanda ticari faaliyetlerimiz başladı.

Rakip oldunuz yani…

Niyetim gerçekten rakip olmaktı. Hatta yanlarına gittim “Bitişiğinizdeki dükkanı ben kiraladım, size rakip oluyorum.” dedim. Allah razı olsun oranın sahibi Nihat Bey büyük bir esnafmış. “Demek komşu oluyoruz, mala da, paraya ihtiyacın olursa çekinme” dedi. İlk satışımı yaptığım malı onlardan almıştım.

Hayatınızın dönüm noktası diyebilir miyiz bu olaya?

Yaşam tarzımın değişimi için bir vesile oldu Karaköy’deki dükkan. İlmiyle, ahlakıyla, iş tecrübesiyle takdir ettiğimiz bir esnaf arkadaşımız sayesinde hayata bakış açımız değişti. Dini ve ticari alanlarda bize çok değerli nasihatlerde bulundu. Babamın 1996 yılında vefatının ardından kardeşim Tuncay ile birlikte Şenol Makina olarak şirketimizi kurduk. Tecrübelerinden istifade ettiğimiz bu dostumuzla bağımızı hiç koparmadık, dostluğumuzu ticaretimize de yansıttık.

Şu anda üretim alanınız nedir?

Çelik halatla alakalı bir sektördeyiz. Çalışmalarımız yük kaldırma ve gerdirme sistemleri üzerine. Pendik Neomarin AVM-Viaport AVM, Mersin Arena Stadyumu’ nun membran gergi sistemlerini, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin çelik halat sapanın imalatını, Haliç Köprüsü’nün yan gergi halat sistemlerini biz gerçekleştirdik. Bursa Stadyumu çelik halat ve takviyesi işlemlerini de üstlendik.

Çelik halat tedarikini nasıl sağlıyorsunuz?

Doğan Grubu’nun sahibi olduğu Çelik Halat ve Tel San A.Ş.’nin Türkiye’de iki bayisi bulunuyor. Biz İstanbul bayisiyiz. Çelik halat tedarikini bu şekilde sağlıyoruz.

İç piyasada üretim yapıyor musunuz?

Tescilli markamız olan CERMAX hidrolik yük kaldırma ve çektirme ekipmanları ile yurtiçi piyasasında yer alıyoruz.

İhracat gerçekleştiriyor musunuz?

Kendi ürettiğimiz halat baskı presleri var. Onları Almanya,Türkmenistan Kolonya, Bosna Hersek, Arabistan’a ihraç ediyoruz.

Küçük bir atölyeden bugünlere geleceğinizi hayal ediyor muydunuz? Neye bağlıyorsunuz bu başarıyı?

Bizim gayretimiz oluyor ama bunların hepsi Allah’ın nihayetiyledir. Doğru yoldan şaşamadığınız sürece, karşınıza güzel fırsatlar çıkıyor.Mesela 2004 yılında Çelik Halat’ın bayisi olmam için teklif geldi. Oysa o günlerde onların çalıştığı firmaların kapasitesinin çeyreğinde bile değildik. Sırf işimizi hakkıyla yapıyoruz diye bize teklif getirmişler.

Nasıl gelişti o süreç biraz bahseder misiniz?

Tuzla’daki işyerimize taşınalı yaklaşık 3 yıl olmuştu. Stoklarımızdaki halat toplasan 5 ton yoktu. Ufak bir firmaydık. Bir gün telefon geldi Çelik Halat AŞ’den.Genel müdürlerinin benimle görüşmek istediğini söylediler. Hiç unutmuyorum 2004 yılının 19 Mayıs günü özel şoförlü, korumalı, çok şık biri geldi, “Çelik Halat’ın genel müdürüyüm sizi bayi yapmak istiyorum” dedi. O dönemde 5 bayisi var,bunlar 30-40 yıllık köklü firmalar. Benim onların arasında yer almam hayal. Biliyorum ki satış konusunda istenilen şartlar da ağır. Teklifi “Benim sermayem yok, portföyüm yok, size verecek teminatım yok.”diyerek reddettim. O dönemde tersanelerde yoğun çalışıyoruz. Gemi inşa sanayii firmamızın neredeyse tüm cirosunu karşılıyordu. Meğer beni tüm tersanelere sormuş, “Biz ondan halat almayız ama doğru, dürüst, işinde bir çocuk” demişler. Bu sebepmiş bizle çalışmak istemesi. Kardeşim Tuncay’la istişare yaptım ve firmaya teklif götürdüm, kabul edilmesine imkan yok gözüyle bakıyoruz. Ama aksine tüm şartlarımız kabul edildi. Sonradan öğrendim ısrarlarının sebebini. Bayi yaptıkları köklü firmalar sattıkları halattan daha azını müşteriye gönderiyormuş. Piyasada imaj kaybına uğradıklarıiçin dürüst bir firma arıyorlarmış, çok satan değil.

Özellikle 2008 krizinden büyük oranda etkilenen gemi inşa sanayiinin yaşadığı olumsuzlukları hissettiniz mi?

Krizin geleceğini, gemi inşa sanayiinin en çok zarar görecek sektörlerden biri olacağını bazı dostlarımdan duymuş, yurt dışı seyahatlerimde sezinlemiştim. Krizden 7 ay önce gemi inşa sanayiindeki tüm bağımızı kopardık.Sektör değiştirme kararı aldık. Zirai aletlerine yedek parça üretmeye karar verdik. Krizin olduğu o yıl yurt içi ve yurt dışında 5 fuara katıldık. Ayrıca yük kaldırma ve gerdirme sistemleri üzerine olan faaliyetlerimizi geliştirdik. İlk başta bu davranışa, tepki aldık ama sonuçta doğru bir karar verdiğimiz için mutluyuz.

Biraz da özel hayatınızdan bahsedelim… Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

1963 yılında Cide Soğuksu’da doğdum. Üç kardeşiz, en büyükleri benim. İlkokul 2.sınıfa kadar köy okulunda okudum. Daha sonra İstanbul’a göç ettik. İlkokulu burada tamamladım. Babam okuyacak mısın, çalışacak mısın diye sordu. Dedem beni 5 yaşında okula yazdırınca, sıkılmış olsam gerek çalışmaya karar verdim. Tabi 6 ay geçmeden pişman oldum ama iş işten geçti. Gece okuluna giderek makine ressamlığı bölümünü bitirdim. Birçok kişisel gelişim kursuna gittim.

Evlisiniz, kaç çocuğunuz var? Onların eğitim durumu nedir?

4 çocuğum var. En büyüğü 27 yaşında dış ticaret mezunu, şirketin dış ticaretini yönetiyor. Onun ufağı diyetisyen, öbürü Üsküdar Üniversitesi’nde okuyor, en ufağı ilkokulda.

Başarılı öğrencilerin eğitimi konusunda kendinize bir misyon üstendiğinizi biliyoruz. Bu durum sizde hangi duyguları uyandırıyor?

Ahlaki değerlerimizde, aile kavramlarımızda bir çöküntü var bu sebeple eğitime önem verdim. Başarılı öğrencilerin eğitim hayatları boyunca yanlarında oluyoruz, ayda belirli bir meblağ verip kenara çekilmiyoruz. Allah’ın emrettiğini yerine getirmenin mutluluğu var sadece üzerimizde. Özel bir çaba harcamıyoruz bunun için.İlk öğrencimi İstanbul’da okuttum, şimdi Soğuksu Köyü’nde öğretmenlik yapıyor. Zamanla öğrenci sayıları da arttı. Geçen yıl şirket olarak 21 öğrenciye burs verdik. Vesile olduğumuz kişilerin bize olan teveccühlerinden mahcubiyet duymaya başladım. Bu misyonumuzu Soğuksu Derneği’ne de yansıttık. Dernekteki arkadaşlarımız bu sürece dahil oldular. Bu yıl yaklaşık 30 öğrencimiz var, seneye 50 öğrenciye ulaşmayı hedefliyoruz.

Kastamonu’ya yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?

Kastamonu’da orman ham maddesi kullanılmayan bir tesisin kurulması bana göre haramdır. Özellikle ağır metal sanayisinin olması için yapılan yatırımlar hayal ürünü. Çünkü yol, kalifiye eleman problemi, yan sanayi problemi çözüme kavuşmadı. Belki gelecek yıllarda Cide’de küçük çaplı bir kestane yatırımı yapabilirim.

İş hayatınızdaki prensipleriniz nelerdir? Ticarete atılmak isteyenlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?

Akılcılık ve bilim çerçevesinde hareket edilmesi daima fayda sağlar. Bir insanda 3 vasıf olup da para kazanamıyorum diyorsa ya yalan söylüyordur ya da bir şeyleri eksik yapıyordur. Dürüstlük, iş bilme ve bildiğin işi yapama, kar payı dağıtmak. Bizler genellikle kar payı dağıtma konusunda eksik davranıyoruz, bu noktayı idrak edemedik henüz. Başkasından daha fazla sadaka verince üzerimize düşeni yaptığımızı zannediyoruz. Oysa ticarette kar payı dağıtma çok farklı bir anlamda. Misal; Kar ettiğiniz bedelin yüzde 20’sini, ham maddecinize verin avans olarak. Bir ihale aldığınızda ham maddeciniz size gerekli olan malı muhakkak verir. Ne kredi çekmenize ne de akrabalardan borç istemenize gerek kalır. Ticarette kar payı dağıtmak sıfır faizli kredi çekmeye benzer. Bu prensibi Hekimoğlu İsmail’in anlatımlarından benimseyerek uyguluyorum.

Şunu da belirtmem gerekir, ben en çok maddiyatı babamın hasta olduğu zamanda kazandım. Ona yaptığımız ilgi bize kat kat yansıdı. Bir insan zengin olmak, para kazanmak istiyorsa muhakkak anne ve babasına itaat etmeli.

Kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz?

Tuzla’daki fabrika ve mağazada toplamda 28 kişiyiz.

Yalova’daki faaliyet alanınız nedir?

Teknik market olarak hizmet veriyoruz.Orada yüzde 40 ortaklığım bulunuyor.

(Röportajımız boyunca Halit Bey’in masasında duran ip ilgimizi çekiyor. Merakımıza yenilip sorduğumuzda hemen ayağa kalkıp kısa bir deney yapıyoruz. Misina örgülü yüzer ip olduğunu öğrendiğimiz ipe uyguladığımız kuvvete rağmen bir türlü kopmuyor. Ancak ipin bu özelliği sebebiyle değil ibret dolu bir hayat hikâyesinin kaynağı olduğunu için masasında durduğunu öğreniyoruz.)

Halit Bey, masanızda duran bu ipin bir özelliği var mı?

Tophane Salı Pazarı’nda 1990 yılında kurulan hayvancılık fuarı ilgimi çekti. O zamanlar İstanbul’daki tüm fuarlar orada gerçekleşirdi. Bir Hollanda firmasında sarı bir ip gördüm. Kümeslerde kullanılan yemlik ve suluklar bu ipe asılırmış. İpten bir parça aldım. Kastamonu’ya gittiğim günlerin birinde Bolu’da büyük bir tavuk çiftliğine uğradım. Yem ve suluklar için çelik halatlar kullanılıyordu. Tavuk gübresinin asidi sebebiyle çelik pas tutuyor, steril bir ortam sağlanamıyordu. Bu sarı ipin ticaretini yapmaya karar verdim. İstanbul’a döndüğümde çok araştırdım, ancak üretimini yapan yok. Daha sonra Bayrampaşa’da İpçi Hüseyin adında biri olduğunu öğrendim. Bir Ramazan günü biladerle numune ipi alıp adamın yanına gittik. Adam bize kaç ton istediğimizi sorunca şaşırdık. 50 kilo lazım deyince ipi fırlatıp attı, uğraşamam ben bunla diye. Aradan 6 ay geçti Karaköy’deki ofiste otururken içeriye perişan görünen bir adam girdi. Dilenci sandım, elime bir avuç bozuk para aldım. Ardından “Beni tanıdın mı?” deyince elimdeki parayı bıraktım. İçimden tanıdık biri herhâlde diye düşünüyorum ama hatırlayamıyorum. Meğer İpçi Hüseyin’miş. İflas etmiş, tüm makineleri haczedilmiş. Ben aklına gelmişim, isteğim ipi üretecek makineyi saklamış sadece. O gün malzeme alacak parayı da verdim ve ardından 13 yıl boyunca çocuğun rızkı o ipten oldu. Ben tavuk çiftliklerine pazarlamasını gerçekleştirdim. Tek geçim kaynağı buydu, parasını hemen nakit verirdim. Yalova’daki işlerim sırasında İstanbul’daki şirketin muhasebesinden bir telefon geldi. İpçi Hüseyin’in ödemesi olduğu ama kendisine ulaşamadıklarını söylediler. Sonra araştırdık meğer bize ördüğü iple aile meseleleri sebebiyle intihar etmiş. İbretlik bir hayat hikâyesidir. Okan Üniversitesi’nde de anlatmıştım bu hikayeyi, dekan da ipi masasının arkasına asmıştı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!