Sektöründe Büyüyenlerin Konuğu: Ali Dalgıç

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hüseyin Karadeniz ile Sektöründe Büyüyenlerin Konuğu: Ali Dalgıç…

İstanbul gibi büyük şehirlerde ekonomide, sanatta, sporda söz sahibi olan hemşerilerimiz kendileriyle gurur duymanın hazzını yaşatıyor bizlere. Başımızı çevirdiğimiz her noktada onların elde ettiği gücü görmek, iç huzuru yaşamamız için bir vesile oluyor. En büyük sermayemizin insan olduğunu bilerek; başarı hikayelerini anlatmak kadar, hikayelerin kahramanlarını tanıtmanın da önemine inanıyorum.

Geride bıraktığı çeyrek asıra rağmen vurgun yemeden okyanus ötesine geçen bir değeri konuk ediyoruz yine sayfalarımızda…
Sektöründe Büyüyenler ’in bu haftaki konuğu iş hayatında emin adımlarla kademe atlayan Dalgıç Kalıp Yönetim Kurulu Başkanı Ali Dalgıç…

***

Avrupa ülkelerinin önemli bir tedarikçisi olan Dalgıç Kalıp’ın ticari serüveninin nasıl başladığını sizin ağzınızdan öğrenebilir miyiz?

İlkokulu bitirdikten sonra ailemle birlikte İstanbul’a göç ettim ve iş hayatına atıldım,askerliğimin ardından Dalgıç Kalıp’ı kurdum.1988 yılında Bayrampaşa’da 35 metrekare alanda kurduğum atölyede yanımdaki 3 kişiyle birlikte saç kalıp imalatına başladık.

Büyüme süreçleri nasıl gelişti?

Öncelikle faaliyet alanımızı Bayrampaşa’nın ardından Topçulara taşıdık. Saç kalıp üzerine gerçekleştirdiğimiz imalatımıza, 2000 yılında plastik kalıpçılığı da ekledik. 2006 yılı ise bizim için tam manasıyla devrim yılı oldu. O zamandan sonra Dalgıç Kalıp olarak atağa geçmeye başladık.Seri üretime başladık ve Avrupa kapısını araladık. Ertesi yıl İMES’te fason üretim şubemizi açtık. 2011 yılında Zonguldak Çaycuma’da 10 dönüm arazi üzerinde bin 500 metrekare kapalı alana sahip plastik ürün üretim tesisimizi kurduk. 2013 yılında da 2 bin metrekare kapalı alana sahip metal üretim tesisimizi Tuzla OSB’de kurduk ve Topçular’daki faaliyet alanımızı da buraya konuşlandırdık.

Şu anda kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz?

100 kişiye istihdam sağlıyoruz.

Yıllık üretim kapasiteniz nedir?

Üretim kapasitemizi her yıl arttırmayı hedefliyoruz. Bu yıl 180 kalıp üretiyoruz. Seneye ise üretim kapasitemizi 220’ye çıkarmayı planlıyoruz. 2008 yılından beri Avrupa ile bir fiil çalışıyoruz.Bizi sevindiren nokta ise Çin yolunda olan firmaları Türkiye’ye çekmemiz oldu. Son 2 yıldır kalıp bölümümüzün yüzde 90’ı sadece Avrupa’ya üretim gerçekleştiriyor. Yüzde 10’luk üretimimizi iç pazara ayırabiliyoruz. Avrupa’da otomotiv, beyaz eşya ve elektronik sanayii olmak üzere 500 civarında kalıbımız kullanılıyor.

Hangi ülkelere ihracat gerçekleştiriyorsunuz?

Almanya, İsviçre, Macaristan ve İspanya.

Sanayici gözüyle Türk makine sanayi sektörünün mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizde uzun yıllar dış kuvvetlerin baskısını hissettik. Bu durumum karşısında Türkiye’miz ve Türk vatandaşımız 2. sınıf muamele gördü. Ancak artık Türk milleti bu algıyı kırdı. Her şeyi yapabileceğimizi kanıtladık. Özellikle savunma sanayiinde geç de olsa çok güzel girişimler başlattık. Eskiden yurt dışına giderken uçağa bindiğimizde ‘ne güzel yapmışlar’ diye hayret ederdik. Şimdi ise kısa bir süre sonra yüzde yüz yerli üretim yapacağız. Hal böyle olunca insanın yüreği coşuyor.

Üye olduğunuz meslek kuruluşları var mı?

İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası,Uluslararası Kalıp Üreticileri Birliği ve Avrupa’da bazı meslek kuruluşlarına üyeyim.

Ülkemizi daha ileriye taşıyabilme hedefindeyiz…

Firmanızın geride bıraktığı çeyrek asrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün geldiğimiz nokta öncelikle Allah’ın bize verdiği bir lütuftur. Ancak az öncedebahsettiğim gibi ülkemizin gördüğü 2. sınıf muamele sebebiyle uzun bir zaman kaybettiğimizi söyleyebilirim. Bizim derdimiz çok para kazanıp, çok rahat yaşamak değil; ülkemizi daha ileriye taşıyabilme hedefindeyiz. Yoksa parayı her yerden kazanıp, ailenizin nafakasını çıkarabilirsiniz. Allah insanın rızkını nefes aldığı sürece zaten veriyor.Önemli olan Allah’ın bize vermiş olduğu nimetleri kullanarak, bulduğumuz topraklara bir şeyler katabilmektir. Bizim gelişmemizin asıl sebebi budur. İnşallah bundan sonra diğer sanayici arkadaşlarım bu değeri fark eder oraya doğru koşmaya başlar.

Cide’nin Beltepe köyünden olduğunuzu ve İstanbul’daki köy derneğinizin başkanlığını üstlendiğinizi biliyoruz. Memleketinizden kilometrelerce uzakta köylülerinizle bir arada olmanın sizde uyandırdığı his nedir?

İstanbul 81 vilayetten ve dünyanı her yerinden kişiyi barındırsa da, insanı yalnızlaştıran bir şehir. Bu kadar kalabalık bir ortamda kendinizi yalnız hissediyorsunuz. Kastamonulular olarak bizler yalnız yaşamaya alışık değiliz. Kalabalık bir aile yapısına sahibiz; çocuklarımız, torunlarımız, kardeşlerimiz derken geniş bir halka oluşturuyoruz. Hemşeri dernekleri de bu halkanın en dışında geniş bir çapa sahip.Dernekleri insanların doğdukları yerin iz düşümü olarak kabul ediyorum. Önemsiyorum ve destekliyorum. İstanbul’da da daha önce kurulmuş Soğuksu Derneği, bizim bölgemizin iz düşümü gibiydi. Derneğe gittiğimiz zaman sanki köyümüze gitmiş gibi hissederdik. Orada kendi bölgemden birilerini görmek müthiş haz veriyordu. Ben 1966 yılında Beltepe köyünde doğdum ilkokulu köyümde bitirdim. Ancak kendi köylümü, okul arkadaşlarımı yakından tanımadığımı fark ettim. Bu düşünce doğrultusunda arkadaşlarımızla birlikte köyümüzün derneğini kurduk. Derneğin kurucu başkanlığını üstlendikten sonra yapılan kongrede yeniden başkanlığa geldim. Daha iyi tanıştık, daha sağlam bağlarımız oldu. Ancak gelecek dönem başkanlığı bırakmak istiyorum. Artık yöremizdeki herkesin makamda olmanın tadını almasını ve gençlerimizin daha çok işin içine çekmeyi istiyoruz.

Keşke İstanbul’a gelme mecburiyetimiz olmasaydı…

Memleketinize gittiğinizde hangi duygulara kapılıyorsunuz?

Çocukken İstanbul’a gelmek bizim için çok önemliydi ama özellikle Avrupa’yı gördükten sonra‘Keşke İstanbul’a gelme mecburiyetimiz olmasaydı’ diye düşünüyorum. Her gitmemde içim yanıyor. Avrupa’da öyle firmalar var ki dededen toruna kendi köyünde, kasabasında gelişen.Keşke bizde de böyle bir şans olsaydı. Vatanımızın imkânları güzel olsaydı da o güzelim Kastamonu’muz bir sanayi şehri olsaydı.

Evlisiniz… Kaç çocuğunuz bulunuyor?

4 erkek, 1 kız; 5 çocuğum var. En büyük oğlum Emre, 24 yaşında şuan İngiltere’de mastırını yapıyor. Onun küçüğü Yusuf, 20 yaşında üniversitede grafik tasarımı bölümünde, bu sene son dönemi. Ortanca oğlum Emirhan, 16 yaşında lise 2. sınıfa gidiyor. Kızım Ayşenur 15 yaşında lise 1’e gidiyor. En küçük oğlum Mehmet Sefa da 9 yaşında ilkokul 3’e gidiyor.

İşe harcadığınız mesainin ardından dernekçiliğin içinde yer almanıza eşinizin tepkisi nedir?

Hanımlar bu konuda çok sabırsızlar. Ancak biz onlara pek hak veremiyoruz. Çünkü bu bizim için işimiz, aşımız kadar bir görev. Kendimi memleketime borçlu bu göreve de mecbur hissediyorum.

İstanbul’da ilk ve tek haftalık gazete olarak başladığımız yayın hayatımızda 4. yılımıza girmeye hazırlanıyoruz. Bir okur olaraksiz İstamonu’yu nasıl buluyorsunuz?

İlk başta isminden dolayı yadırgadığım bir gazeteydi İstamonu. Daha sonra çoğu Kastamonulunun İstanbul’da olduğunu düşününce yadırganacak bir isim olmaktan çıktı. İlk olarak gazetenin görselliği göze çarpıyor, yerellikten uzak ulusallığa yakın. Ardından dolu doludolu bir içerik sunuyorsunuz. Kısıtlı imkanlarla güzel işler başardığınızın farkındayız. İstamonu’yu daha güzel yerlerde görmeyi umuyoruz, yolunuz açık olsun.

Ali Bey, bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak hemşerilerimize ve gençlere bir mesajınız var mı?

Her dönem hayatın gerçeklerini görmek lazım. Bizim dönemimizde yaşayanlar bu konuda şanslıydı. İstanbul’a küçük yaşlarda gelmemize rağmen yem olmadık. Seçme şansımız yoktu belki ama çırak olarak girdiğimiz meslek dalında sevmesek de usta olduk. Hayatın bize yaşattığı zorluklar tecrübe kazanmamızı sağladı. Teknolojinin dezavantajları sebebiylemaalesefbugünkü gençlik, hayatın gerçeklerinden mahrum kaldı. Çocuklarımıza gelecek hazırlamamız lazım. Tüm çocuklar doktor ya da mühendis olacak diye bir kaide yok, aileler ve öğretmenler yeteneğine göre çocukları yönlendirmeli. Bölge olarak bu konu üzerine çalışmamız, çocuklarımızın geleceği adına seminerler düzenlememiz lazım. Burada sivil toplum örgütlerine çok iş düşüyor.

 

8 soru 8 cevap

Emek?

En önemli şey

Para?

3. sıra

Evlat?

Her şey

İstanbul?

Vazgeçilmez bir şehir

Kastamonu?

Her zaman özlemim

Sivil Toplum Örgütleri?

Çok değer verdiğim kurumlar

Anne?

Cennetim

Baba?

Cennetim

Röportaj: Hüseyin Karadeniz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!