featured

Miras meslek, ad ve soyadı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dört kuşaktır aynı isim ve soy isimle aynı mesleği icra ediyor Kastamonulu Mecit Çetinkaya’lar…

“Geliştirdiği motorlu mavnalar reformu Türkiye’de armatörlüğün ilk adımlarının atılmasını sağladı…”

Dört kuşaktır aynı isim ve soy isimle aynı mesleği icra ediyor Kastamonulu Mecit Çetinkaya’lar… Merhum Mecit Çetinkaya’nın aramızdan ayrılışının ardından 39 sene geçmiş olsa da Türk denizciliğine bıraktığı miras sadece ailesi tarafından değil sektörün tüm temsilcileri tarafından benimsendi. En küçük oğlu ve onun da oğlu denizde, sporda, sosyal hayatta açtığı yolda ilerliyor. Kelkit’ten yetimhaneye oradan İnebolu’ya uzanan; geçmişteki izleri geleceğe taşıyan bir serüveni sizlere aktarıyoruz.

Ailesinin ölümüne şahit oldu

1912 yılında Kelkit’te (Erzurum) doğan Mecit Çetinkaya’nın henüz 5 yaşlarındayken babası Abdullah Efendi, annesi Havva Hanım, kardeşleri Melek, Fatma, Felek, Nigar, Mustafa ve amcası İbrahim, Ermeni çetelerinin köylerine yaptığı baskında gözleri önünde öldürüldü.

Mavi Gömlekliler…

İstiklal Savaşı öncesi ve sonrası, ailesi savaşlarda şehit düşmüş çocukları toplatarak hem onlara bir yuva kuran hem de eğitim ve öğretimleriyle yakından ilgilenen Kazım Karabekir Paşa’nın talimatıyla 1917 yılında, İstanbul’da Okmeydanı’nda şimdiki Darülaceze’nin yakınlarında bulunan, çocukların kaldığı devlet yetimhanesine gönderildi. Tarihe “Mavi Gömlekliler” olarak geçen bu yetim çocuklar, ülke ekonomisine katkıda bulunmak üzere özel olarak kurulan iş ocaklarında birer usta olarak yetiştirilmiş ve eğitilmişlerdi.

İnebolu’nun evladı

Devlet kontrolünde Mavi Gömlekliler olarak eğitim aldıktan sonra yetimhaneden Çeşme Meydanı’nda (Galata) yaşayan bir aileye evlatlık verildi. Fakat aile maddi sıkıntılarından dolayı ona bakamayacaklarını anlayınca 1918 yılında yine kendileri gibi çocuksuz bir aile olan İnebolu’nun Çercille (Gökbel) köyünde yaşayan akrabaları İsmail ve Fatma Bozkurt’a, devlet evlatlık garantisiyle verdiler. Bozkurt ailesinin kayıtlarına aldığı küçük Mecit, çocukluk yıllarını köyde geçirdi ve İnebolu’da taşımacılık yapan kaptanların yanında mavnacılığa ilk adımını atarak denizcilikle ilgili deneyimler kazanmaya başladı. Sene 1930’da yaşı 18 olduğunda köyünde Karadeniz’in Barbaros’u diye anılan yelkenli taka kaptanı Gazi Kadir Ağa ile Kamile Tepe’nin dört kızından biri olan Hatice ile evlendi. Daha sonra kayınpederinin yanında yelkenli mavnalarda çalışmaya başladı. Kabiliyeti ve cesareti sayesinde denizciliği öğrenerek kayınpederinin yelkenli takasıyla uzak seferlere çıkıyordu.

Büyük denize ulaşma hedefi

Trakya’da 4 yıl süvari olarak vatani görevini yapmasının ardından 1939 yılında ailesini daha iyi imkânlar içerisinde yaşatmak ve kendi ideallerini gerçekleştirebilmek üzere İstanbul Çeşme Meydanı’nda (Galata) Yağkapanı İskelesi’nde mavnalarda çalışmaya başladı. Fermeneciler Sokağı’ndaki mavnalarda çalışırken kısa sürede bilgisi ve çalışkanlığı ile dikkat çekmişti. Elindeki birikimlerle bir tane mavna satın alarak kendi işini kurması uzun zaman almadı. Zaman ilerledikçe de ilave mavnalar ve römorkörler satın alarak işlerini büyüterek geliştirmişti. Mavnalarıyla Karadeniz ve Marmara’da uzak seferlere de çıkmaya başlamıştı.

Tarih tekerrür eder

Bu uzak seferlerinden birinde, İğne Ada’dan yüklemiş olduğu odun ve tomrukları naklederken Karadeniz’de Ruslar tarafından mavnası torpillenmiş ve kendisi dışında teknede bulunan herkes hayatını kaybetmişti. Kendine geldiğinde denizde bulduğu bir kalasa tutunmuş ve daha sonra batan mavnanın yarı parçalanmış sandalına kendisini yaralı vaziyette atarak canını kurtarabilmiş, daha sonra kara yoluyla ailesinin İstanbul’da ikamet ettiği Feriköy semtine gelmişti. Ailesinin artık öldüğüne inandığı bir anda geri dönen Mecit Kaptan’ın gelişi, eşi Hatice için aslında tarihin bir tekerrürüdür. Savaş yıllarında, Hatice henüz çocukken, babası Kadir Kaptan, Karadeniz’de oğlu Mehmet’le bir sefer sırasındayken Ruslara esir düşmüşlerdi. Hatice, annesi ve kardeşleri ile yıllarca yaşam mücadelesi vermişlerdi. Kadir Kaptan ve oğlu, yaklaşık dokuz sene sonra Rusya’daki bu esaretten kurtulup köylerine dönebilmişlerdi.

Armatörlüğün ilk adımları

Mecit Kaptan bu olaydan sonra kendine zaman ayırarak, mavnacılığı geliştirmek için yeni arayışlara başladı. Böylece iş hayatında gerçekleştirdiği en önemli yeniliklerden birini hayata geçirdi; römorkörlerin çektiği, o zamanlar makinesi olmayan mavnalara makineler taktırıp onları deniz motorlarına çevirerek bunların römorkörlere bağlılıklarını bitirerek sektöre sundu. Bu reformla birlikte işlerini daha da büyüttü. Fermeneciler Sokağında bir iş hanı ile birlikte kıyıdaki dubaları satın almayı başardı. Geliştirdiği motorlu mavnalar reformu Türkiye’de yeni bir sektörün doğuşuna yol açtı. Motorlu deniz vasıtası sahibi olanlar sonraları saç teknelere dönerek armatörlüğe ilk adımlarını attılar. Mecit Kaptan’ın sahibi olduğu mavnalar, 1940’lı yıllardan başlayıp 1.Boğaz Köprüsü’nün yapımına kadar İstanbul limanlarına gelen tüm gemilerin Limbo ve nakliyelerinde önemli rol oynadı. İstanbul’a gelen bütün gemiler o zamanlar sadece Haydarpaşa ve Salı Pazarı limanlarına yanaşıyor, yetersiz gelen limandan dolayı birçok gemi açıkta demirliyordu. Bütün bu gemilerin boşaltılması bu ağaç motorlar sayesinde yapılabilmişti. Hatta o zamanlar mavnacılığın ne kadar önemli olduğunu Mecit Çetinkaya bir gazetede çıkan demecinde; “Mavnalarım olmasa İstanbul aç kalır” diye belirtmişti. 1974 yılında Boğaziçi köprüsünün yapımı ile birlikte mavnacılık önemini yitirmeye başlamıştır. 1980 sonrası Haliç yıkımlarının ardından motorlu mavnaların barınacağı yerler kalmayınca ve esnaf işlerinin de küçülmesinden dolayı, ağaç motorlarının hepsine veda edilmek zorunda kalındı.

Sivil toplum, spor ve siyaset…

Sosyal alanda da birçok faaliyetlerde bulunmuş kooperatif ve dernekler kurarak deniz esnafını bir araya toplamıştır. İstanbul Mavnacılar Motorcular ve Romorkörcüler Derneğinin kuruluşuna öncülük etmiş ve motorcu esnafı tarafından bu derneğin 1955-1956 yıllarında başkanı seçilerek 1978 yılında vefat ettiği tarihe kadar dernek başkanlığını sürdürmüştür. Daha sonra kendi başkanı olduğu dernek ile tüm İstanbul’daki derneklerin bağlı olduğu günümüzde de faaliyetlerini sürdüren İstanbul Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’nin başkanlığına 1961 yılında seçilmiş ve bu görevi de 1967 yılına kadar aralıksız devam ettirmiştir. Başkanlığı sırasında esnaf ve sanatkârların istifade edeceği İstanbul Huzur Hastanesi ve Dinlenme Evleri Vakfı’nın kuruluşunda bulunmuş, bu vakıf adına Beyazıt’ta bulunan Esnaf Hastanesi’ni ve Altunizade’deki Marmara Üniversitesi Hastanesi’nin de içinde bulunan vakıf arazisine, huzur evinin yapılmasına öncelik etmiştir, vakıf halen çalışmalarına devam etmektedir. 1960’ların başında Karagümrük Spor Kulübü, 1965-1967 yıllarında Galata Spor Kulübünün başkanlıklarını yürütmüştür. Aynı zamanda Kızılay Karaköy (Beyoğlu) Dernek Başkanlığı ile Demokrat Parti Galata (Beyoğlu) ilçe Başkanlığı görevlerini de üstlenmişti.

Mecit Çetinkaya, 19 Mart 1978 yılında 66 yaşında İstanbul Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’nin kongresinde yapmış olduğu konuşmasının ardından evine dönerken arabasında fenalaşmış, kurucusu olduğu Esnaf Hastanesi’nde vefat etmiştir.

Adı, soyadı ve mesleğiyle hala yaşıyor

Merhum Mecit Çetinkaya’nın kendi ismini verdiği ailenin en küçük oğlu Mecit Çetinkaya ile dedesinin vefat ettiği 1978 yılında doğan, dedesi ve babasıyla aynı ismi taşıyan torunu Mecit Mert Çetinkaya günümüzde denizcilik, spor ve sosyal hayatta aldıkları mirası geleceğe taşıyorlar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!