Bağımlılığı bir nesneye, kişiye ya da bir varlığa duyulan önlenemez istek veya başka bir iradenin tahakkümü altına girme durumu olarak tanımlayabiliriz.
Kimimiz ya bir maddenin ya bir nesnenin veya bir kişinin bağımlısıyız. İnsanın doğası gereği duygusal bağımlılık kaçınılmaz elbet. Hepimizin sevgiye, ilgiye, değer görmeye ihtiyacı var. Bu bir anlamda ihtiyaç.
Diğer bağımlılıklarımız ise günümüz şartlarının bize sunduğu sonsuz gibi görünen olanaklar. Modern çağın bizlere sunduğu teknoloji ürünleri her gün bir yenisi eklenmekte. Akıllı telefonlar, internet, tabletler ve bunların arkasından gelen sosyal paylaşım siteleri…
İnsanlar sanal alemde sosyalleşiyor, dünyadan ve yaşadığı ülkeden haberdar oluyor.
Keşke bu kadar masum olsa öyle değil mi?
Sosyal medya birçoğumuz için eğlence niteliği taşırken, birçok kişi tarafından farklı amaçlar için kullanıyor. Her paylaşımın altına yorum atıyor, gelişi güzel fikirlerimizi özgürce, aslında acımasızca yazıyoruz. İpin ucunu öyle bir kaçıyoruz ki bazen, boksör gibi birbirimizin ağzını burnunu dağıtıyoruz resmen. Birbiri hakkında hiçbir fikri olmayan insanlar hakaretlerin en okkalısını yazıyor klavye arkasından. Ego tatmin etme hazzı yaşanıyor.
Hiçbir kural hakem yok bu arenada…
Gerçekte olmak isteyip de olamadığı hayali kahramanı kendisini yaratıyor bu sanal ortamda. Peki ya sonra?
Çocuklarımız, gençlerimiz, bizler android gibi dolaşıyoruz ortalıkta. Bir çok kişi için örselenmiş ruhumuzun, duygularımızın tamirhanesi gibi sanal alem.
Gerçek yaşamımızın sorunlarından kaygılarından uzaklaştığımız sığınak adeta. Tıpkı uyuşturucu bir madde gibi.
Teknolojinin bağımlısı oluyoruz hepimiz.
Her bağımlılığın sonucunda yaşanan kötü sonları bahsetmedim bile. Buraya kadar bağımlılığın hangi çeşidi olursa olsun ne bela bir illet olduğunu anlıyoruz zaten. Bağımlılık; sizi sizden alı koyan, geçici mutluluklar veren, verdiklerinden fazla faiz alan, tahsilatta çok acımasız tefeci benim nazarımda.
Sünger gibi emiyoruz pis suyu da temiz suyu da…
Biraz daha duyarlı, özenli olmaya ihtiyacımız var hayatın her aşamasında. Dünya çocuklarımız ve gençlerimiz için keşfedilmemiş bir luna park gibi. Biz yetişkinler çocukluğu bırakıp çocuklarımızın ellerinden tutalım. Fazla bağlanmadan, kaybolmadan kullanalım nesneleri.
Dünyanın sonu gelmeden insanlığın sonu gelmesin. Bir kır kahvehanesinde şıngır şıngır çayımızı karıştırırken kendi zaman dilimimizden esinlenerek “ İnsanlık öldü azizim” diye ah çekmek işin kolay yolu.
Bağımlılıklar ölümcül virüs gibi yayılmadan, insanlık kendi türünü yok etmeden insan kalalım…