featured

Sektöründe Büyüyenlerin Konuğu: Baha Kalay

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hüseyin Karadeniz ile Sektöründe Büyüyenlerin Konuğu: Baha Kalay…

Yaklaşık 4 yıl evvel Kastamonu TV’de görev yaptığım dönemde tanıdım ilk olarak Baha Kalay’ı… Dişiyle, tırnağıyla mücadele ederek sanayi dünyasında edindiği yeri İstamonu sayfalarında defaatle paylaşmak istememe rağmen, her seferinde tatlı tatlı reddetti beni.

Bu görüşüne saygı duysam da ziyaretine gittiğim her an röportaj talebimi iletmekten geri kalmadım. Çünkü tüm söylemleri tarihe not düşmeyi fazlasıyla hak ediyordu. Son seferimde ısrarlarıma dayanamamış olsa gerek adeta sıkıca bağlı düğümünü çözdü. Kastamonu’ya, zorlu mücadele yıllarına değindik. Sayfalar yetmedi söylemlerine, kırgınlıklarının çoğu kendinde kaldı yine… Biz de sektörde nasıl ilerlediğini konu aldık bu sayımızda…

1970’li yılların ilk çeyreği, Türkiye’nin sanayi üretiminde dışa bağımlı olduğu yıllar… Türkiye’de üretilmediği için yurt dışından çok yüksek bedellerle alınan sanayi ürünlerine ihtiyaç olduğu yıllarda yani; Milli sanayinin tohumlarının atılmaya başlandığı yıllarda TAHRİKSAN Redüktör’ü kurarak Türk mühendisinin zekâsını dünya kanıtlayan bir adam Baha Kalay…

Üretim düşüncesi ikliminde kabuğunu çatlatıp filizlenmeye başlayan TAHRİKSAN Redüktör’ün Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Baha Kalay, işte tamda bu sebeple “Sektöründe Büyüyenler”in bu haftaki konuğu…

Hayat hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız?

Ailemin tek çocuğu olarak 1944 yılında dünyaya geldim. Tabii Anadolu , köylerinde yaşanan yoksulluk ilçeye gidecek yol problemleri sebebiyle nüfusa kaydım 1947 yılında yapılmış. İlk okulu köyümüze 4-5 kilometre mesafede bulunan köy okulunda okudum. Yürüyerek gidip gelirdim, ne ayağımız da ayakkabı ne de sırtımızda ceket vardı. Ortaokul ve liseyi ise Kastamonu’da okudum. O dönemde özellikle taşradan okumaya gelen çocukların çoğu fakirdi. Ayakkabısının tabanı olmayan arkadaşlarım bile vardı. Ailesi memur ya da zengin olanlar da vardı ama onların fakirlere yardımla pek ilgisi olmazdı. Üniversite öğrenimim için ise İstanbul’a geldim. Babam çiftçilik ve marangozluk yapardı, beni okutacak maddi durumu yoktu. Masraflarımı nasıl karşılarım diye uzunca düşündükten sonra taksi şoförlüğü yapmaya karar verdim. Ehliyet almak şimdiki gibi kolay değildi. Mecburen biraz kaçak çalıştım, daha sonra ehliyetimi aldım. 1969 yılında üniversiteye başladım ve 5 yıl boyunca hem okudum hem de çalıştım. Okul sonrası tank motor subayı olarak Erzurum 4. Zırhlı Tugayı’nda ordumuza hizmet ettim.

Hangi üniversitede okudunuz?

Benim okuduğum dönemde Yıldız Teknik Üniversitesi akademiydi. Özel okul olması ve rekabat unsuru sebebiyle Yıldız Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çok kaliteli hocalarından eğitim aldım ve kendilerinden faydalandım.

Başarılı bir öğrenci miydiniz?

Derslere göre durum değişiyordu. Aslına bakarsanız başarı; öğretmenin tavrıyla da ilgili bir durumdur. Mesela; Matematik dersim çok iyiyken öğretmenin değişmesiyle bildiklerimi bile unuttum hatta bu yüzden bir sene kaybım bile oldu. Bu durum bizim eğitim sistemimizin hala kanayan yarasıdır.

“Sanayici bilinçli ya da bilinçsiz çoğu zaman itilip kakılmıştır”

TAHRİKSAN Redüktörü kurmaya nasıl karar verdiniz?

Üniversiteye başladığım yıllardan itibaren aynı zamanda sektöre de dahil oldum, daima projelerim vardı. Mühendisliğimin ilk yıllarında Alman ve İtalyan mühendislerle birlikte çalışıyordum. Bizim ürettiğimiz yerli redüktörlerle dalga geçiyorlardı. Gerçekte de boyası bile olamayan redüktörler kötü bir görüntü sergiliyordu. Son olarak bir İtalyan mühendisin çalıştığım firmada bulunan redüktörleri göstererek kahkahalar atması, bu milletin evladı olarak gururuma dokundu. Orada kararımı netleştirdim, en iyisini yapabilmek için 4 ortak olarak 1 Haziran1980 yılında TAHRİKSAN Redüktör’ü kurma çalışmalarımız başladı. 19 yıl boyunca 4 ortak olarak yola deva ettik. 1999 senesinde ise tüm ortakların ayrılmasıyla birlikte şirketi oğlumla birlikte devralarak, aile şirketine çevirdik. Birlikten kuvvet doğar düşüncesini hala benimsememe rağmen bizim kültürümüzde maalesef ortaklıklar yürümüyor.

Her redüktörün tasarımı farklı mıdır?

Herhangi bir makineye hareket vermek için mutlaka redüktöre ihtiyaç vardır. Bulundukları alana kullanılacakları makineye bağlıdır şekilleri. Biz her projenin tasarımını kendimiz yapıyoruz, hiçbir firmanın üretimini kopya etmiyoruz.

Yıllık üretim kapasiteniz nedir? Kaç kişi istihdam ediyorsunuz?

Yılda 13 ila 15 bin civarında redüktör üretiyoruz. 35 kişiyi istihdam ediyoruz. Yıllar öncesinden geleceğe dönük plan ve projeler tasarlayarak çalışıyoruz. Faaliyete başladığımız andan itibaren maliyetin yükseleceğini düşünerek; makine dizaynını, yerleşmelerini ve operatörleri hazırladık. 2 ya da 3 makinede 1 kişi çalışır.

Hangi ülkelere ihracat gerçekleştiriyorsunuz?

Aslında şuan milli bir iş yapıyoruz. Türk milletinin kendi estetik anlayışı, kendi karakteri, kendi mühendislik tasarımımız olarak ürettiğimiz redüktörleri Orta Doğu ülkelerine direk ihraç ediyoruz. Rusya, Hindistan, Suriye ve Irak gibi ülkelere ihracat yapıyoruz. Hatta satış yaptığım bazı firmalar Almanya’ya makine satıyor. Almanlar öyle her malı ülkelerinden içeriye sokmazlar.

Sizinle aynı alanda faaliyet gösteren Kastamonulu Yılmaz ailesinin sahibi olduğu Yılmaz Redüktör de Türk sanayisinde önemli bir yer tutuyor. Firma sahipleriyle daha önce bir araya geldiniz mi?

Tanışıyoruz ancak samimiyetimiz bulunmuyor. Rahmetli Mesut Yılmaz Bey sektöre bizden önce başladı ve geniş bir üretim ağı oluşturdu. Şimdi çocukları işleri daha kurumsal şekilde devam ettiriyorlar. Ülkemiz ekonomisi açısından gurur duyuyoruz.

Üretim yaptığınız makineler yerli mi?

Maalesef yerli sadece 2 makinemiz bulunuyor. Bu sorunuz benim içimi kanattı. Çünkü rahmetli Erbakan’ın Türkiye sınırları içinde kurduğu takım tezgâhları fabrikasını, Kemal Derviş programına uygun olarak siyasiler yok pahasına sattılar. Bizim kullandığımız makinelerden sadece 2 tanesi o fabrikada üretildi. Parkurumuzdaki diğer makineler Avrupa ve Uzakdoğu ürünü.

Rahmetli Erbakan sizin için nasıl bir devlet adamıydı?

Erbakan; bu çağda geri kalmış milletlerin gerçek anlamdaki lideri, ileri görüşlü, şuurlu Müslüman, iyi bir mühendisti. Geri kalmış toplumları ayağa kaldıracak enstrümanların neler olduğunu bilen ve onları devreye sokmaya çalışan bir liderdi. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın belli bir coğrafyasının da umuduydu. Ama bizim siyasetçilerimizin bir kısmı maalesef O’nun eserlerini bilmeden ya da başka tesirler altında kalarak devre dışı bırakmaya çalıştı.

28 Şubat öncesi ve sonrasındaki Türkiye’de ne gibi değişikliklere şahit oldunuz?

Türkiye’de sanayici bilinçli ya da bilinçsiz çoğu zaman itilip kakılmıştır. Bugün ise farkında olmama durumu var. Darbe döneminden kalma ithal fikirlerin kalıntıları hala devam ediyor.

Bugünkü Türkiye’nin halini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Umutla güzel şeylerin yapılmasını bekliyoruz. Yeni, planlı bilinçli, hızlı ve öncelikleri çok iyi belirlenmiş bir kalkınma planı bekliyoruz. Sadece biz değil bölge ülkeleri de bunu bekliyor.

1980 yılından itibaren sanayicisiniz, ne gibi zorluklar yaşadınız?

Bugüne kadar hep bilinçli çalıştık. Çünkü yokluklarla bu işe başladık. Babamızdan ya da dedemizden bir şirketi devralmadık. En zor şartlarda, darbe döneminde biz bu işe başladık. O dönemde herşey asker kontrolündeydi, dışarı çıkma yasağı vardı. Gece yarısına kadar süren çalışmalarımız sonrası eve gitme durumumuz muammaydı. Tabii bunlar kişisel zorluklar bir de bunun maddi zorlukları var.

Sanayicinin kalkınma sistemine ayak uydurabilmesi için devlet politikası nasıl olmalı?

Devletin iyi bir kalkınma planı yapması ve planlama bakanlığı kurması gerekiyor. Türkiye’nin mevcut haliyle sanayi envanteri çıkarması gerekir. Ne kadar üretim yapıyoruz ne kadar yapabiliriz bu potansiyeli belirlemesi gerekir. Yurt dışından satın alınan mallarda incelenmeli, belirli bir kaydı olmalı. Çünkü ülkemizde aynı kalitede ürünün üretilirken yurt dışından alım haksız rekabete sebep oluyor. Ayrıca çoğu zaman ülkemize kalitesiz mal girmiş oluyor. Mesleki üretim alanlarında kaliteli eğitim verilmeli. Mühendislik okulları geliştirilmeli, staj süreli uzatılarak gençlerin mesleki tecrübe edinmesi sağlanmalı.

Gençlere neler tavsiye edersiniz?

Üretmenin, dürüstlüğün, çalışkanlığın gerekliliğini ve maddi özellikle manevi değerlere uygun olarak iş yapmalarını tavsiye ederim. Dürüstlük şaşmaz ilkemiz olmalı. Hangi noktada olursa olsun, benim şu kadar servetim var, bilgim var diyerek kafamızı göklere çıkarmayacağız. İnsan olduğumuzu ve Allah’ın kulu olduğumuzu unutmayacağız. ‘Sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olandır’ düsturuna bağlı ideal bir nesil olunması Kastamonulu gençlerden ve Türkiye’de İslam âlemindeki tüm gençlerden beklentimizdir.

Gazete İstamonu’yu nasıl buluyorsunuz?

Bilgileri günlük olarak olmasa da belirli zaman çerçevesinde gazeteyi hemşerilerimize ulaştırıyorsunuz onun için teşekkür ederiz. Fakat üst düzey yapılması gereken bu konuda Kastamonu’nun çok eksiği var. Bir televizyonumuz ve günlük bir basın kaynağımız yok. Maalesef Kastamonu bütün imkânları olmasına rağmen Anadolu şehirleri arasında en geri kalmış şehirdir. Mesela Kastamonu’yu Kayseri, Konya ve Eskişehir ile kıyaslayamazsınız fakat bundan 50 yıl önce bu saydığımız illere göre Kastamonu’nun bir önceliği ve üstünlüğü vardı. Kastamonu’da yıllardır bildiğimiz gibi hep göç olmuştur. Bunun sebebini de kimse sormamıştır. Bugün köylerde kimse yok, kasabalar küçülüyor. Orada yatırım yapılacak olsa çalışacak kimse yok.

Kastamonu size ne ifade ediyor?

Aslen Küreliyiz. Ancak ANAP hükümeti döneminde Yağlıca Köyü olarak Ağlı’ya bağlanmış olduk. Aslında Ağlılı, Seydilerli ya da Küreli olmam önemli değil, öncelikle ben Kastamonuluyum. Bu yüzden beni Kastamonu’nun her yeri ilgilendiriyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!