featured

İsmail Bey Külliyesi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İsmail Bey Külliyesi, Candaroğulları Beyliği döneminden günümüze kadar ulaşan tek külliyedir. Cami, Medrese, Türbe, Han, İmaret (Misafirhane) ile Hamam’dan oluşmaktadır.

İSMAİL BEY’İN KEMİKLERİ NASIL SIZLAR?

Fatih denilince akla gelen tek isim vardır: Sultan 2. Mehmet…

Türkiye’de bu böyledir… İslam coğrafyasında da… Ve Haçlı dünyasında da!

Hele ki Haçlı dünyası için Fatih ismi lügatten çıkarılması gereken isimlerin başında yer almaktadır dersem abartmış olmam sanırım! Öyle ya, Sultan 2. Mehmet’in ölüm haberini alan Papa’nın tüm Hristiyan aleminde milli bayram ilan etmesi ve üç gün üç gece durmaksızın çanları çaldırması boşuna mıydı? 2. Mehmet’in FATİH olmasıydı sebebi…

Sahi?

Fatih deyip duruyoruz da…

Fatih, kimin Fatihi idi?!

Bunu sanırım bilmesi gerekenlerden ziyade bilmemesi ayıplanmayacak olanlar biliyor, idrak ediyor ve ehemmiyetini kavrıyor!

Fatih, İki Cihan Serveri, Kainatın Güneşi, Habibullah’ın, Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz’in Fatih’i idi! Çünkü Sevgili Peygamberimiz müjdelemişti onu asırlar öncesinden ve ismini de vermişti aslında: Konstantiniyyeyi FETH eden kumandan…

Fatih bütün bir Türk dünyasının, İslam dünyasının gururla adını yad ettiği büyük bir ecdadı…

Hani…. Teşbihte hata olmasın…

Fatih’i Fatih yapanlar güruhunda, İstanbul’un fethi için canla başla çalışan, kılıç sallayan, gecesini gündüzüne katan, can veren nam alan, gazi olan fethi gören nice ecdad da görmezden gelinemez. Ki Peygamberimiz onlar için de “Onu FETH eden asker” dememiş midir?

O güruh içinde öyle birisi var ki, bizim için, Kastamonu evladı için bir başka mana ifade ediyor, etmeli!

Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı Kemalettin İsmail Bey…

Bakmayın siz, birçok tarihi kaynakta Candaroğulları Beyliği’nin Kızıl Ahmed ile son bulduğunun yazılmasına… Bakmayın siz Candaroğulları’na bazı tarihçilerin en uzun süre hükümdarlık yapan İsfendiyar Bey’den ötürü İsfendiyaroğulları, son hükümdarı dedikleri Kızıl Ahmed’den dolayı da Kızıl Ahmedlüler demelerine… Candaroğulları Beyliğine mührünü vuran, Kastamonu ve civarını tarihinin en yüksek refah, ilim ve huzur devrine taşıyan İsmail Bey olmuştur.

O İsmail Bey ki, bir ilim aşığı, alim babasıdır… Ve hatta kendisi de bir alimdir! Fıkıh’tan bilmem kaç bablık (70 bab) ve altıyüz küsur sayfalık (648 sahife) bir eser ortaya koymuştur.

İstanbul’un fethinde deniz kuvvetlerinin külliyatlı kısmını Candaroğulları donanması oluşturduğu gibi, ormanının ağaçları, Küre Bakır madeninin bakırları fethe mührünü vuran önemli iki gelişmenin sahnesinde yer bulmuştur.

Ve fetihten bir gün önce Sultan Fatih’in Bizans İmparatoru’na gönderdiği elçi heyetinin başında da dayısı İsmail Bey vardır!

Dayı mı dedim?!

Evet… Candaroğulları Beyliğinin son hükümdarı Kemalettin İsmail Bey, Fatih Sultan Mehmet Han’ın öz be öz dayısıdır sevgili okurlar!

Fatih denilince akla gelen tek isim vardır: Sultan 2. Mehmet

Fatih’in Dayısı denilince akla gelecek olan tek ismi İsmail Bey yaptığımız gün, Kastamonu’nun tarihi ve kültürel tanıtımında zirve yaptığımız gibi; Bulgaristan’ın Filibe şehrinde medfun olan ecdadın kemiklerinin sızlamasını da bitirdiğimiz gün olacaktır.

Ve bir istirham büyüklerimizden:

İsmail Bey’in naaşının (kemiklerinin) Kastamonu’ya getirilip yaptırmış olduğu türbeye konulacağı yönünde çalışmalar yapıldığına dair söylentiler var. Filibe bizim vatanımızdı, İsmail Bey de o vatanda memleketindeki gibi hizmet etmekten hiç geri durmadı. Ve vatan toprağında defnolundu. Emin olun, eğer Kastamonu’ya gömülmek isteseydi, getirilirdi o tarihlerde.

Bu insanların mezarları, bu insanların eserleri oralara vurduğumuz mühürdür, tapu senedidir! İsmail Bey, Bulgaristan’ın Filibe şehrinde yatmalıdır. Orada bulunmalı ki, Filibe’deki Türk – İslam imzası silinip gitmesin!

İsmail Bey Külliyesi, Candaroğulları Beyliği döneminden günümüze kadar ulaşan tek külliyedir. Cami, Medrese, Türbe, Han, İmaret (Misafirhane) ile Hamam’dan oluşmaktadır.

Temelsiz Cami

Doğusundan bakıldığında küçük bir kaleyi andıran Şehinşah Kayası’nın üzeri düzenlenerek temel kazısı yapılmaksızın inşa edildiğinden halk arasında “Temelsiz Cami” olarak da bilinir.

Dört köşe altı sütunlu ve beş kubbeli son cemaat yeri vardır. Son cemaat kısmından sonra caminin ana mekanı başlamaktadır. Caminin mermerden yapılmış, zerafeti ile gözleri okşayan taç kapısı şahanedir. Etrafı silme tekniği ile çerçevelenmiş ve geometrik motiflerle süslenmiştir. İki tarafta da başlıkları mukarnaslarla süslenmiş birer sütun bulunmaktadır.

Kapı kemerinin üzerindeki mermer ayna taşındaki kitabe için hat sanatının bir şaheseri demek sanırım mübalağa olmaz. Kitabe aynen şöyledir:

Bismillahirrahmanirrahim

Selamünaleyküm bima sabertüm feni’me ukbeddar. Emera bibina-i haze’l imareti’l mübareketi el-makami’l a’zam el-alimü’l adil es-Sultan İmail ibni İbrahim ibni İsfendiyar Han. Tekabbelallahü minhü’l hasenat. Sene semanin ve hamsine ve semane mie.

Manası:

Allah’ın adıyla. Dünyanın ve ahiretin selameti üzerinize olsun. (Dünya meşakkatlerine) sabır ve tahammül ettiğiniz (ve günahtan sakındığınız için ahirette) büyük mükafat göreceksiniz. Böyle iyilik edenlerin ahiretteki makamları ne güzeldir. Bu mübarek binanın yapılmasını büyük, yüksek makam sahibi alim, adil İsmail Bey bin İbrahim bin İsfendiyar Bey emretti. Allah onun böyle hayırlı işlerini kabul etsin. 884/ 1454.

Caminin mihrap ve minberi alçıdan, sade ve çok zarif yapılmıştır. Ana mekanın kıble duvarındaki Allah yazısı ile doğu duvarındaki Muhammed yazısı, 2009 yılındaki restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkarılmıştır.

Caminin batı bitişiğinde imaret mutfağı, doğu bitişiğinde ise ambar veya yemekhane olarak yapılmış eklentiler vardır. Her iki bölüme de cami içinden geçilmektedir. Günümüzde ibadet mekanı olarak kullanılan bu bölümlerle birlikte caminin görüntüsünden dolayı halk buraya “Heybeli Cami” adını vermiştir. Duvarlar ve minare kesme taştan yapılmıştır. Kubbelerin sekizer köşeli kasnaklarıyla tamburları tuğladan örülmüştür. Duvar kalınlığı 150 cm’dir.

KÜLLİYEYİ YAPTIRAN ŞAHIS HAKKINDA BİLGİ

FATİHİN DAYISI: KEMALETTİN İSMAİL BEY

Babası İbrahim Bey’in vefatı üzerine Candaroğulları Beyliği’nin 10’ uncu ve son hükümdarı olarak tahta geçen Kemalettin İsmail Bey, 1443 – 1461 yılları arasında hüküm sürmüştür.

İsmail Bey, Candaroğulları ailesi içinde olduğu kadar, Osmanlılar ve birçok Türk – İslam hükümdarları içinde de en dikkate değer bir Türk ve Müslüman hükümdarıdır. Çok alim, fazıl, halim, selim ve sakin bir zat olan İsmail Bey’in hürmet ve sevgisini, aradan geçen 550 senelik zamana rağmen muhitin bütün halk ve münevverleri hala taşımaktadırlar.

Hayatını Kastamonu’nun ve beyliğinin imarına, ilim ve fennin yükselmesi ve ilerlemesi yolundaki hizmetlere adamıştır. İşte bu yüzdendir ki, onun devrinde Kastamonu, zamanın en ileri bir ilim şehri olmuş ve hatta bu şöhret, hükümdarın ölümünden sonra bile yıllarca sürüp gitmiştir.

Zamanın en meşhur ilim adamlarını çevresinde toplayarak onlara imkanlar sağlayan İsmail Bey, kendisi de fıkıhtan “Hulviyyat-ı Sultani” adında 70 bab ve 648 sahifelik büyük bir eser kaleme almıştır.

Çok iyi tahsil gördüğü, ilmi müesseselere ve alimlere verdiği değerden anlaşılan İsmail Bey, memleketinin en ücra köşelerine varıncaya kadar ilmi ve sosyal tesisler kurmuş, zamanın en güçlü ordu ve donanmasını vücuda getirmiştir.

Osmanlı Padişahı Sultan 2. Murad’ın eşi ve Fatih’in annesi Halime Hüma Hatun’un kardeşi olması hasebiyle Fatihin dayısıdır. Aynı zamanda Osmanlı sarayına damat olan İsmail Bey, akrabalık bağı ile de bağlı olduğu Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler içinde bulunduğundan beylik dönemi sulh içinde geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in arzusu üzerine bizzat komuta ettiği ordu ile İstanbul kuşatmasına baştan sona katılmış ve fetihten bir gün önce Bizans İmparatoruna barış elçisi olarak gönderilmiştir.

Fatih’in Anadolu birliği siyaseti çerçevesinde Candaroğlu memleketini kuşatması üzerine direnmenin sadece Müslümanların birbirini kırması anlamına geleceğini idrak ederek 1461 yılında barış yoluyla topraklarının Osmanlı’ya dahil edilmesini kabul etmiştir. Fatih tarafından kendisine önce Bursa Yenişehir, birkaç ay sonra da Bulgaristan’ın Filibe Sancağı dirlik olarak verilmiş ve hayatının sonuna kadar orada Türk – İslam kültürünün yerleşmesi bakımından ilmi ve sosyal müesseseler vücuda getirmiştir. Filibe’de kendi adıyla anılan caminin haziresinde medfun iken bu cami ve türbe 1914 yılında Bulgarlar tarafından yıkılmıştır.

Kaynak: Erdal ARSLAN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!