Kendi geleceklerini belirleme hak ve yetkisine sahip olan bireylerden oluşan toplumlar için seçim, her şey değilse de önemli bir belirleyicidir.
Sandıktan çıkan oylar, toplumda soluk alan insanların geleceklerini önemli ölçüde etkileyeceği için o bireylerin sandığa gidip oy kullanmadan önce ciddi ciddi düşünmeleri gerekmektedir. Hele de verecekleri oylar, yalnızca kendilerini değil; çocuklarını ve torunlarını, suyunu ve ormanlarını, topraklarını ve hayvanlarını ilgilendirecekse, bu ciddiyet daha büyük bir anlam yüklenecektir.
İktidar olanlar ya da iktidara talip olanlar, iktidarda kalmak ya da iktidara gelmek için oya muhtaç iseler, kendilerini ve programlarını oy verecek insanlara göre düzenlemek zorundadırlar.
Tabi ki toplumun çoğunluğunun algısına yönelecekler ve o çoğunluğun oylarını kendileri adına yazdırmak için uğraşacaklardır. Bunları da propaganda adı verilen kendilerini tanıtma ve anlatma sürecinde yapacaklar.
Her şeyin cılkını çıkarttığımız gibi, demokrasinin de cılkını çıkarttığımız için propaganda meydanları çok garip sözcüklerin havalarda uçuştuğu alanlar durumuna geldi. Topluma reel anlamda bir şey sunamayacak insanlar, öte dünya tacirliğine başladı. Dini, milleti, milliyeti babalarının malı gibi ortalıklara saçmaya yöneldiler.
Söylemler ucuzladı, kurusıkı palavralar diz boyu. Tehditler gırla. Çirkeflik diz boyu. Yalan avuç avuç, hırs yakalardan dökülüyor.
İyi de bunlara bu fırsatı veren kim? Biziz.
Seçmeni bilinçli, birikimli olan bir toplumda seçim meydanları bu kadar pespaye olabilir mi? Sözde “lider”ler bu kadar çapsızlaşabilir mi? Sokak ağzı, hamaset, seçmeni aptal yerine koyma, sürü gibi davranma bu kadar alan bulabilir mi?
İlginçtir; çıkıp ve kendilerinin bile inanmadığı, gereklerini yerine getirmedikleri kutsal değerleri piyasa malı gibi ortalığa saçanları alkışlayanlar biz değil miyiz?
Adam senin kutsalına ipotek koymuş, vızırdıyor ve sen çılgınca alkışlıyorsun.
Sen ey oy vererek kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olan yurttaş!
Sen gerçekten dininin kitabını okudun mu ciddi ciddi, anladın mı içeriğini?
Sen gerçekten tarih okudun mu? Bu milletin kim olduğunu, nereden geldiğini ve nereye taşınmak istediğini gördün mü?
Sen, gerçekten şu sövüp durdukları Mustafa Kemal’i tanıdın mı?
Sen, gerçekten siyasilerin gelmişini geçmişini tırtıklayabilme becerisine sahip misin, yoksa “ne verirlerse yerim” cilerden misin?
Kendi aklını kullananlardan mısın ya da kendi aklını başkalarının çıkarları için bedelsizce ikram edenlerden misin?
Sandığa gitmeden önce evdeki en küçük çocuğuna dönüp “ sen ne düşünüyorsun?” diye sorabilecek kadar yüreklilerden misin, ya da “sakın ha! Oyunuzu şuna vereceksiniz “ diyen bencil ve görgüsüzlerden misin?
Oturup ne istediğini bir beyaz kağıda yazdıktan sonra “bunlara en yakın kim ?” diye düşünebileceklerden misin, ya da yalnızca ortalıklarda bedeni ile dolaşıp duran ama kendi geleceğini dert etmeyen, kendine karşı bile sorumsuzlardan mısın?
Hiç hak etmediğin bir yaşamı sana dayatanların palavralarına inananlardan mısın, hesap sormayı becerebilecek kadar kendine güvenenlerden misin?
Okur-yazar ve düşünenlerden misin, yoksa yalnızca dinleyen ve emirlere uyanlardan mısın?
Senin yüzünden yaşamları kararacaklara hesap verecek kadar yürekli misin, ya da yüzde 91 ile tepemize çöken Kenan Evren’e oy vermediği yalanını söyleyenlerin, gelecekteki benzerleri misin?
Bilemem.
Ama akıl, inanç, yaşam, gelecek, çocuklar, torunlar senin. Oyun da senin olsun derim.