SEÇİM MEKTUPLARI-2
Arada sırada yazacağımı daha önce de söylemiştim. Ama 7 Haziran yaklaştıkça bizim “arada sırada” zaman aralığımız daralıyor.
Nedense ben, gördüğünü görmemezlikten gelen, duyduğunu duymamazlıktan gelen olmadığım ve inandıklarını söylemeden edemeyen birisi çabasında olduğumdan pek tutulmam(!) Çünkü bu ülkede her hangi bir maymun olmak para ve prim ediyor.
Aslında masamda bambaşka bir yazı vardı ve onu yazmaya başlamıştım. Bizde, son anların sürprizleri her zaman olağandır. Masanızdaki yazıyı bile değiştirir. Ben de buna kapıldım.
Niye böyle bir giriş yaptım bilmiyorum. Belki de okuyanlar benden daha iyi anlarlar.
7 Mart 2015 akşamı, Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir konser vardı.Konser, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesine denk gelmesi açısından anlamlıydı.
Şehr-i Dilara Türk Müziği Korosu’nun bu muhteşem konserini düzenleyenlere teşekkür etmekle başlamak gerekir. Kendisinin Yozgatlı olduğunu söyleyen şef Yusuf KOÇAK yönetiminde alkışlanmayı hak eden bir konser izledik. Konseri organize eden ise Ankara KASDERFED idi.
Başkan Hasan ŞEN, Ankara’da Kastamonuluları bir araya getirdiği için özel olarak alkışı hak etmiyor değil. Ben de alkışlıyorum.
Biz bize olduk (!)
Ancak.
Benim gibi öküz altından buzağı arayan densizlerin aklına da bazı sorular gelebilir.
Örneğin, bu organizasyona bir bedel ödendi ise (ki gerçekten bilmiyorum) bu bedel ile Ankara’da kalıcı bir Kastamonu orkestrası kurulamaz mıydı? Belki de bunu önerenler olmuştur bile.
Ama ödenmedi ise alkışı bir kat daha artırmamız gerekmiyor mu?
İzleyici konumunda olan yaklaşık beş yüz elli insanın içerisinden “keşke bize fırsat verilseydi” diyenler olmamış mıdır?
Ben, olduğunu biliyorum ve kulağıma da söylendi.
Başka bir şey daha:
Gecenin sonunda plaket ve çiçek seremonisi neye göre yapıldı?
Sahneye çıkan, çıkarılan insanların acaba yakın planda bir “ikbal” beklentisi mi vardı da “sen, ben, bizim oğlan” yapıldı? Biz de “kuzu kuzu” gidip şovun “ikbal beklemeyen” ve propaganda aktörleri ve alkışlayanları/alkışlatılanları olarak mı anılara kazındık?
Ne kadar katkıları vardı KASTAMONU müziğine, halkoyunlarına, tarihine, kültürüne…
Ya da bir aday belirleme öncesi gövde gösterisi mi yaşadık?
Sahi, bize kimi ve ne adına alkışlattırdınız ki?
Ama bilenler bilir, o da yeter zaten.
Ha!
Diyeceksiniz ki: Yeni mi?
Değil tabi. Kaç kez alkışladık/alkışlatıldık kim bilir? Ama sorun, artık akıllanmış olmamız değil mi?
Kimsenin “ikbal” beklentisi ile uğraşmak niyetimiz yok. Her hak edenin yolu açık olsun. Alkışlamayan eller de kırılsın. Ama altına imza atılan ilkelerden uzaklaşmamak gerekir. Hele de size olan güven ve saygıyı bireysel “ikbal” uğruna hiç mi hiç harcamamak gerekir.
Ya olmazsa!
Sonra hiçbir şey olmamış gibi aynamıza bakmaya devam mı edeceğiz?
Belki de yeni mağdurları oynayacağız.
Ne diyeyim.
Zavallı demokrasi.
Ne hallere düştün.
Yazık sana.
Yine de korkmayın!
Sevilmeme gerekçeniz yeter ki dobralığınız olsun. Siz yine de sevmeye devam edin. Çünkü evrenin ve insanın değer bulması ancak sevmeyi becerebilmekle olur.
İnandığınızı söylemiyorsanız önce kendinize küsmüş olursunuz.