Baharın en güzel zamanlarındayız. Hayat yeniden tazeleniyor ve neşe buluyor. Tefekkürle bakanlar için doyulmaz bir seyir bu mevsim. Kelebeklerin, güzel kokulardan kokulara meftun olduğu ve gönlümüzün cuş olduğu; gökyüzünün bile bu dönüşüme meftun olduğu zamanlar.
Çiçeklerin en güzeli baharda açandır bana göre. Lale de bunlardan biri. Bence de en güzeli…
Edebiyat dünyasında gerçek öznelliği ve asil duruşunun olmasının yanı sıra bir devre ismini verecek kadar da kuvvetli bir çiçek…
Şairlerin ve ediplerin en çok ilham aldıklarını eserlerine yansıttıkları çiçek…
Bunlardan biri de Ahmet Paşa…
Kendisi Fatih Sultan Mehmet’in öğretmenidir. Ahmet Paşa eğitimini II. Murad döneminde Edirne’de yapmış ve o dönemde geçerli bilgiler yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Eğitimini bitirdikten sonra, önce Bursa’da Muradiye Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmiş ve sonra1451’de (hicri 855) Edirne Kadısı görevine atanmıştır. Fatih Sultan II. Mehmed’in tahta geçmesinden sonra kazasker olmuş, onun muhasipliği ve öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Sonra vezirlik rütbesine yükselmiştir. Sehî, Latîfî, Şakâik, Hasan Çelebi, Beyânî Tezkirelerine göre Fatih’in hizmetkârlarından birine laf attığı için, diğer kaynaklara göre padişahın bir gözdesine göz koyduğu için ve Âşık Çelebi’ye göre ise birkaç fesatçının iftirasına uğradığı için gazaba gelen padişah tarafından vezaretten azledilmiş ve hapse atılmıştır. Hatta öldürülmesi çok olasılık kazanmıştır.
Bu olayın ortaya çıkması büyük bir ihtimalle bir saray entrikası, rekabeti, iftirası ve tezviratı sonucudur. Yine söylentiye göre, Ahmed Paşa “Kerem” redifli 35 beyitten oluşan ünlü kasidesini padişaha sunmuş ve bu nedenle affedilmiştir. Fakat edebiyat tarihçisi Ali Nihad Tarlan “Kerem” redifli kasidenin yazılışının başka bir nedeni olduğunu ve anlatılan olayın olasılığı gayet az, bir güzel hikâye olmaktan ileri gitmediğini belirtmektedir.
Ahmed Paşa’nin zeki, zarif, nüktedan ve hazırcevap bir kişiliği olduğu belirtilmiştir. Ahmed Paşa yaşadığı zamanlarda devrinin en büyük şairi olarak kabul edilmiş ve saygı görmüştür. Hem gazel hem de kaside türlerinde başarılı eserler yaratmış; şarkı ve murabbada da olgun örnekler vermiştir. Dizeleri divan şiirinin söz ve anlam özellikleriyle örülüdür. İşlediği konular genellikle din dışı olup beşeri aşk konusundaki şiirler de Divan’ında önemli yer tutmaktadır. Dinî ve tasavvufî konulara rağbet göstermemiştir. Şiirleri gayet ahenklidir ve aruz veznini çok ustaca kullandığı görülür. Kendi çağında “şairlerin sultanı” diye anıldığı bilinmektedir. Yazmış olduğu Kerem kasidesiyle ölümden kurtulmuştur.
Bir kasidesini de lale mezmunuyla yazmış ve edebiyat deryasına kazandırmıştır.
Aceb bi bağ kenârında dursa lâle hacil
Ki lâlezâr-ı cemâlinde hûr u zârındır
“Lale bağ kenarında utangaç dursa şaşılır mı? Çünkü o lale bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği yanında senin bir düşkünündür.”
Yani şair diyor ki, sevgiliye, “senin yanakların o kadar kırmızı ki, lale bile onun yanında utanır kızarır”. Lalenin kırmızılığı sevgilinin yanağına bağlanıyor.
Hayata baharda lalenin nazarından bakmak, edebi zevkimize anlam kattığı gibi tefekkürümüze de zenginlik katacaktır…
Selam ile…