Gündelik konuların sıkıcı ve boğucu havasından uzaklaşmak istediğimizde kendimize huzurlu bir iklim ve güvenilir bir liman ararız.Bu kimine göre uzak bir ülkeye seyahatken, kimine göre sevdiği bir yazarın kelimelerinin coşkun sözleri olabiliyor. En azından benim için öyle. Sevdiğim yazarın sevdiğim kitapları arasında uzak diyarlara gidebilir, bilmediğim ve daha önce hiç tanışmadığım lezzetleri duyabilirim. Aldığımız nefesin hiçbir anı boş ve abes değil; mutlaka yaşanması gereken muazzam güzelliklerle dolu.
İnsanların sizi anlaşılmaz bulduğunu düşündüğünüzde yapılacak en iyi iş de sakin ve temiz bir köşe bularak yazarın kitabını elinize alıp onun kelimeleriyle kendi düş dünyanızı muhakeme etmek. Bir de hayattan yazıya ve yazılanlara kaçmak sanırım. Bir çeşit savunma bir çeşit duyarlılık yön değişimi. Hayat yolculuğunda bizi tanımlayacak engin cümleler ve tanımlar yakalamak.
Mevlana Hazretleri “Okumayan için hiçbir kitap yazılmamıştır” demiş. Sanatın ve edebiyatın neşve bulduğu yerlerde alınan nefeslerin keyfi ve lezzetini ancak bir kelimenin önünde diz çökenler bilebilir. Huzursuz ve derdi olanlar. Zaten derdi olmayanın da bu alemde çekeceği diğergamlık da yoktur. Dünyanın herhangi bir yerinde olan herhangi bir şey, derdi olan kişiyi en yakınına yapılmış gibi ilgilendirir ve eliyle uzanamasa da kalbiyle buğz eder. Yükünü de arttırır, sorumluluğunu da. Şairlerin ve ediplerin hayata neden bu kadar ıraksak baktığını ve uykusuz kalma nedenlerini bir nefes de olsa anlamaya çalışıyorum böylece. Orhan Veli diyor ya,
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum…”
Tamamen de öyle. Edebiyat hayatın içinden ayrılmaz bir parça ama anlatılamayan da aynı zamanda. Belki de onu gizemli ve özel yapan bu asil ve vakur duruş. Herkese kucağını açmaması da onun seçiciliğini gösteriyor elbette. Duyarlılığı olmayan, hayatı diğergamlılıkla solumayan kişinin derdi günlük ekmek kavgasından başka ne olabilir ki?
Yanlış anlaşılmasın ekmek kavgasında olanları küçümsemiyorum. Sadece edebiyatın hayatın içinde daha derinlerde ve daha özel bir makamın olduğunu ifade etmeye çalışıyorum…
Ezcümle;
EDEBİYAT BAŞTAN BAŞA HAYATTIR…