Mart ayının üçüncü haftasında Kastamonu’ya hafta sonu tatiline gittim. Sizlerle gezi notlarımı gelecek iki haftaki köşe yazılarımda paylaşmak istiyorum. Memleketimizi yaşayacaksınız.
Geçtiğimiz bu yollar tanıdık. Onlu yaşlarımın ortalarından, sonralarına kadar bu yollarda her iki haftada bir gidip geliyordum. Şimdi ise sadece o günlerde yaşananların hatırları yeni olanların varlıklarıyla yetiniyorum. Biz de eskilerden olmaya başladık bu yollarda.
Samancı köyünden çıkıp Sabuncular deposunda saatlerce minibüs beklerdim. Bu sefer kendi arabamla aştım bu yolları. Ancak Sabuncular deposu yoktu. O üst üste yığılmış tomrukların yerinde kahverengi toprağın yeşillenmek için yılların yorgunluğunu atma çabasını görüyorsunuz. Yol kenarları geçen yıl ki gibi; hala iki şeritten dört şerite çıkma gayretleri içinde. Yeni yapmışlar Dereli köyünden Ağlı ve Kastamonu yolunu. Doğa bir harika. Birçok kez durdum Ağlı’ya kadar. Yüksek yerlerde ormanların içine, dağların yamaçlarına kurulmuş o muhteşem köyleri seyrettim, fotoğrafladım. Hele ki Ağlı’ya on kilometre kala yokuş çıkarken solunuzdaki tepeye çıkıp uçsuz bucaksız ormanın içine doğru bakarken, köyün birinde betonarme birkaç binayı yan yana görünce yüreğim sızladı. Yanımdaki arkadaşımla şaşkınlık içinde seyrettik, ormanın içinde betonarme bina. Neden lazım ki? Ağaç mı vermez devlet? Görüntü çirkin, yakışıksız… Kastamonu’mun güzel köyleri neden direnç göstermez. Orman Bakanlığı veya her kim ilgileniyorsa neden müsaade eder ki?
Sonra Ağlı’nın gelişmeye başladığını görmekte ayrıca mesut etti beni. Beton binaların şehre yakıştığını söyleyebilirim. Belediye başkanını takdir etmek gerek. Küçük bir ilçeye çok güzel bir İmam Hatip Lisesi kazandırmış. Elleri dert görmesin. Ve yollarda gördüğümüz değnekleriyle yaşlı amcalar ve teyzeler memleketimin nüfusunun yaşlandığına dair küçük bir ipucu verdi. Azdavay’da Nüfus Müdürümüzle sohbet ettiğimizde ölüm oranlarının doğum oranlarına kıyasla daha fazla olduğunu söylemesi belki de bu kanaatimi perçinledi. Yazlıkçıların köylerine yaptıkları iki katlı soğuk binalarına yaz aylarında şenlik katıp tüm kış aylarında öldürmeleri belki de ciğerimi yakan diğer husus. Söz etmeden geçemeyeceğim; Dereli’nin köylerinden birinde beton olduğu halde dış cephesini doğru şekilde giydirip köyüne görsel zevk kazandıran iki evin sahibini kutluyorum. Adlarını ve kim olduklarını bilmem. Lakin hizmet güzeldir. Alışkanlık olsa gerek, İstanbul, Ankara ve Bursa’daki gece kondu havasını köylerine taşıyan büyüklerim ve yaşıtlarımın hatalarını sonraki nesiller çekecek.
Seydiler yolunda karşılaştığım atmacalar hala hayvanların bu güzel doğa içinde yaşama çabalarını gösterdi. Ancak eskisi gibi yol kenarlarında hayvan güden çobanlarla karşılaşmamak bir eksiklik gibiydi çocukluktan gelen hatıralarım için. Değişmez bir şey gibiydi İnebolu yol ayrımından Kastamonu’ya kadar uzanan yolda çalışma olması. Çocukluğumda da aynıydı. Şimdi yabancılamadım. Sadece gülümsedim. Yol boyunca tek gördüğüm şey bina sayısının çoğaldığı kadar insan sayısının çoğalmamasıydı. Kastamonu’ya girmek üzereydik. Levhayı gördük göreceğiz, işte tam o sıralar sağ tarafınıza doğru baktığınızda Kastamonu’nun, geldiğiniz tarafa doğru şehirleştiğine şahit oluyorsunuz.
Daday yol yarımında öğrencilik yıllarımda çok beklerdim. Doksan dört yılının bahar aylarında kurulmuştu sanıyorum lunapark, yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi yine aynı yerde harabe şeklinde duruyordu. Mart ayında olmamıza bağladım bu durumu. Yoksa belediye başkanımız müsaade etmez Kastamonu’nun girişinde böyle bir harabeye.
Biraz ilerde park ettim arabayı. Kastamonu gazetesi alıp, ne olup bittiğini öğrenmek istedim memleketimde. Çok defa bu köşede söylesem de arada bir gazete gönderin bana diye ama ne gelen gazete var ne de atılan mesaj. Her neyse, gideriz Kastamonu’ya alırız gazetemizi. Dört tane gazete vardı gazeteci de. Lise yıllarımda iki tane hatırlıyordum aldığım haftalık. Ama bunlar günlük çıkıyor anladığım kadarıyla. Merakla köşe yazısı aradım gazetelerde. Maalesef yoktu. Neden bilmiyorum ama köşe yazısına değer vermiyorlar. Saygı duydum ama içim burkuldu.
Kastamonu’da yaşadıklarımı anlatmaya bir sonraki köşe yazımda devam edeceğim. Topal Akif adlı hikâyemizi bu haftadan itibaren yayınlamayı bırakıyorum. Devamını merak edenler Google Kitaplar’dan ücretsiz temin edip okuyabilirler.
Sağlıcakla kalın…