Gazete İstamonu’nun115. sayısındaki manşet “Zarardan öte, moralim bozuldu” idi.
Habere hiç şaşırmadım ama irdelemek gerektiğini de yok sayamadım.
Olaya iki yönlü bakmak gerekiyor diye, düşünüyorum. Biri ülkesel boyutta diğeri de Kastamonu boyutunda.
Türkiye, ne yazık ki ekonomik anlamda “verilmiş sözler ülkesi”durumuna geldi. Hani biz ‘kendi kendini besleyen yedi ülkeden biri’ idik ya, geçmiş olsun. Bırakın kendi kendisini beslemeyi, potansiyel olarak birçok ülkeyi besleyecek olanağımız var (dı) ama basiretsiz ve plansız tarım-hayvancılık politikaları, ithalat yoluyla insan zengin etme kurnazlığı, her tür doğal kaynağı yabancılara peşkeş çekme ucuzluğu birleşince yabancı ürün cenneti oluverdik.
Buğday, pirinç, çay, şeker, et, süt, peynir, ilaç, yedek parça…
Yaşamımızın neredeyse tümü dışarıdan gelen ve gelecek olan ürünlere bağlandı. İneklerin samanını, çocukların oyuncağını, öğrencinin kalemini, mutfak gereçlerini, okutacağımız derslerin programlarını ve materyallerini, ordunun silahını, yol yapım makinelerini ve malzemelerini, mimari projeleri, müziği, edebiyatı, filmi…İsterseniz siz de ekleyebilirsiniz !..
Derler ya, bir taşla iki kuş vuruluyor diye. Bizde bu taş daha çok can almakta. Taş, bir yandan yabancı, uluslararası ve uluslar üstü şirketler ile onların yerli işbirlikçilerine kıyak olarak değiyor. Bir yandan da yerli üreticiyi ve yatırımcıyı yakın çevresiyle birlikte, öldürülüyor. Yatırımcı “ yeter artık, benden bu kadar !” demek ve kilit vurmak zorunda kalınca hammaddeyi üreten, taşıyan, pazarlayanların tümü çoluk çocuğu ile birlikte ölüyor, öldürülüyor.
Haberde REİSA.Ş. adına konuşan Mehmet Reis, Taşköprü Sarımsak Entegre Tesisi’nde çeşit ve miktarı düşürme kararı almasının ardından açıklama yaparak “ Zarar etmenin ötesinde moralim de bozulmaya başladı…” dediği belirtilmektedir. “Taşköprü’deki çiftçilerin iyi tarım uygulamalarını hayata geçirmeleri gerektiğini, aksi takdirde Taşköprü sarımsağının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını söylediği” ile haber sonlanmaktadır.
Anlaşılan o ki, tesisin hammaddesi ile ilgili sorun var. Kalite ve üretim miktarı sorunu. İyi de bu sonuç bilinçli bir üst tercihin yansıması değil mi?
Şeker fabrikası kapatılınca pancar üreticisi ne oldu dersiniz? SEKA, YONGAPAN… Çalışanları ne oldu?
Tosya’nın pirinci ve o pirincin üreticisi can çekişmiyor mu?
Hani bizim altı kıyı ilçemizde turizm ve balıkçılık?
Kendiri-keneviri görseler çocuklarımız tanırlar mı dersiniz?
BallıdağSanatoryumu’nun son halini gördünüz mü?
Buğday, mısır, pancar tarlalarına baktınız mı son yıllarda?
Tosya’nın pirinci ve o pirincin üreticisi açken, Taşköprü’de sarımsak tarlaları boşalırken; sarımsak üreticisi ürettiğine, yatırımcı yatırım yaptığına pişman olurken Çin pirincinin, Çin sarımsağının bu ülkenin pazarlarında, mutfaklarında ne işi var?
Var, var!
Bilmiyorsunuz!
Ama pirinç, şeker, sarımsak ithalatçılarını tanıyacak olursanız öğreneceksiniz.
Sana sübvanse var mı? Sana destek alımı var mı? Sana kredi var mı?
İl, ilçe tarım müdürlükleri ne için varlar?
İthalat ile, üretim ile, yatırım ile fıtrat arasında kesin bir ilişki var gibi görünüyor. Olmasa bizim her şeyi iyi bilen büyüklerimiz yerli üreticiyi ve yatırımcıyı korumazlar mı? Her halde sarımsağa yatırım yapmanın fıtratında “ yeter artık, dayanamıyorum !” demek varmış.
Hey gidi Kastamonu!
Hey gidi Kastamonulu üretici!
Hey gidi Kastamonu’ya yatırım yapmak isteyen Kastamonulu!
Dünyadan haberiniz yok.
Siz, çoktan gözden çıkarılmış olduğunuzu görmüyor musunuz?
Sen bir garip Kastamonulusun. Senin neyine üretmek, yatırım yapmak, pazara girmek, pastadan pay almak.
Saflığınıza gelmiş olmalı bu işlere girişirken.
Türkiye bir batıyorsa Kastamonu iki kere batar hemşerim. Kastamonu’yu batıranların Türkiye’yi batıranlardan nesi eksik?
Evliyalar, türbeler şehri değil miyiz? Yatın, kalkın, gidin türbelere dualar edin, şükür edin. Çünkü şimdilik soluk alabiliyorsunuz. Haddinizi de aşmayın sakın!
Bütün bunlar da Kastamonu’nun, Kastamonulunun fıtratında var galiba!