İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Firavun İmanı

Firavun İmanı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

90- Derken İsrailoğullarını denizden geçirdik, derhal Firavun askeriyle takip ve saldırı için arkalarına düştü; nihayet suda boğulacağını iyice anlayınca: “İnandım.Gerçekten İsrailoğullarının iman ettiğinden başka ilah yok!Ben de O’na teslim olanlardanım.” Dedi.
91- Ya!… Şimdi ha? Halbuki bundan evvel isyan etmiştin ve bozgunculardan idin.

        Yukarıda Yunus Suresinden aldığım iki önemli ayet, son noktaya gelindiğinde bazı şeylere inanmanın yalancılığını ortaya koyar.Kızıldenizin, dolayısıyla Allahın gücünü anlayan Firavun, yaşamak için ona iman eder.

Fakat kabul edilmez.

Bu yazıyı 30 Ağustos Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla, bugün Türk gençliğinin vatan mefhumu algısının darlığını ortaya koymak için kaleme almak istiyordum.Bugüne kısmetmiş.

Kütahya-Eskişehir savaşları kaybedilmişti.O günlerde zafer inancı kuşkuluydu.Halk efsanelerle uyutuluyor.Mustafa Kemale inanamıyordu.Yakup Kadrinin “Yaban” adlı romanında işgal görmemiş halk, Ahmet Cemile işgalcilerin aslında iyi melekler olduğu, ancak; Mustafa Kemalin bu melekleri kızdırarak üzerlerine çektiği gibi saçmalıklarla dolu ifadelerde bulunur.Yanlış anlamayın, burada roman o dönemin koşullarını bize aktarır.Saçmalayan, romanın başında da halkın cehalet içinde yüzmesini kendi hataları olarak telakki eden Yakup Kadri değildir.Bu örneği dönemin koşullarını ifade için verdik.Tarık Buğra aynı dönemin koşullarını aktarırken, her ne kadar halkın cehaletini de arka plana koysa da asıl vurguladığı Ali Fuat gibi adamların yukarıdaki ayette görülen Firavun gibi çıkar ve güç amaçlı imanlarıdır.Tarık Buğra, Firavun imanına sahip bu kişileri roman da bakın nasıl özetliyor.

“Bunların arasında yeni kurulacak sandıkları Türkiye’nin maliyesine, ticaretine, onarılmasına yardımcı olmak için can atanlar vardı. Beraberlerinde muskalar getirmiş ve işe koyulmuşlardı bile.Aslında vurguncu, kapkaççı, karaborsacıydı bunlar.Yunan Sakarya’nın doğu yakasına atladı ya, işte şimdi tası tarağı toplamış, inlerine, kovuklarına, bataklıklarına dönüyorlardı.” (Firavun İmanı – Sayfa:13)

Ali Fuat ve onun gibiler romanda sürekli taraf değiştirirler. Ali Fuat, Anadolu’da çeşitli ülkeler adına ajanlık yapmış, bu ajanlığı az daha ortaya çıkacakken, paçayı kurtarmış ve milli mücadelenin gücünü görerek bu seferde ağırlıklı olarak milli mücadeleye çalışmıştır.Burada bir önemli unsur gözüme çarpıyor.Ali Fuat hayatı boyunca tamamıyla hiçbir tarafa intisap etmez. O hep belli oranlarda belli gruplara yaslanır. Bu da aslında Firavun İmanının biraz daha akıllı örneğidir.Romanın sindirilerek okunması Türk Gençliğinin dönemi anlaması açısından önemlidir.Romanda geri planda kalanlar ve değeri bilinmeyenler ise Mehmet Akif ve Hüseyin Avni gibilerdir.Kurtuluş Savaşında kendi menfaatlerini düşünmeyen bu kişiler savaş sonunda Ali Fuat gibilerin yararlandığı ortamda ortaya çıkan durum neticesinde mağdur olurlar.

Şimdi bir de o dönemin gazetelerine geçelim.Aynı yıllarda Tevhid-i Efkar ve Hakimiyet-i Milliye gibi gazetelerin yanında bir de Peyam-ı Sabah, Alemdar gibi gazeteler yayın hayatına devam ediyordu. Milletine inancı Büyük Taarruzda dahi olmayan Ali Kemal bakın nasıl 9 Eylül’de Firavun İmanına sahip oluyor.

“İdam, idam, idam…Mustafa Kemal cezasını bulacak…”25 Nisan 1920

“Bu zavallı vatanı Mustafa Kemal’in muzaffer olma ihtirasından kurtarmalıyız…”2 Ağustos 1922
“Ankara efendileri akıllarınca bütün Türkiye’nin dostlarımız tarafından boşaltılmasını istiyorlar…”28 Ağustos 1922

“bu gün türk’ün bayramı…”9 Eylül 1922

Çok değil, aradaki gün sayısı on iki, işte bakın Yunus Suresinde ayette geçen olay aslında burada tamamiyle nasıl tekerrür ediyor.Sadece on iki gün önce, Ali Kemalin dostları Yunan askeri ve İtilaf kuvvetleriydi.Ne değişti.Ali Kemal korktu.Nitekim daha sonra da linç edilmekten kurtulamadı. Tarık Buğranın “Ali Fuat” karakterindeki Firavun ise tam manasıyla akıllıydı.Gerekli tedbirleri önceden alıyor.Çeşitli kimliklere bürünüyor ve bu sayede yalancı kimlikler ortaya çıksa da Ali Fuat çok çabuk bir şekilde aklanıyordu.

Büyük ihtimalle bu yazıdan sonra büyük bir eleştiri alırım.Birileri bana romanları çok fazla dikkate aldığımı söyler.Cem Karacanın “Tamirci Çırağı” olduğumu düşünmüyorum.Oradaki mevzu imkansız bir aşktı.Burada tarihin en önemli milleti denebilecek Türk Milleti ölüm kalım savaşı veriyor.Milli mücadele romanı, adı gibi mücadele romanıdır.Gerek Kurtuluş Savaşı, gerekse daha sonraki ortam bu romanlarda yazarların dünya görüşü penceresinden önümüze çıkar.Bu sebeple bu romanları daha iyi anlamak ve daha iyi tanıtmak mecburiyetindeyiz.30 Ağustos bizim için çok önemliydi.Bunu söylerken Türk çocuğuna bunu anlatabilmeliyiz. Bakın bunun anlamını en iyi algılayanlardan biri olan Yahya Kemal nasıl bir imanla Kurtuluş Savaşının başından beri zaferi haykırıyor. Halkın Sakarya sonrası taarruzun gecikmesi hakkındaki söylentilerine bakın nasıl cevap veriyor.

“Hasılı her nasıl olursa sulhü bekleyenler: “ Milli ordu hala taarruz etmeyecek mi? Eymeyecek se…” gibi zehirden daha öldürücü fikirler söyleyebilirler.Fakat İstiklali bekleyenler Kars’ta, Birinci İnönü’nde, İkinci İnönü’nde, İzmit’te, Sakarya’da bütün milli muzafferiyetlerimizde yanılmadıkları gibi bu defa da yanılmıyorlar, idrak ediyorlar ki: Arslan gerilir de öyle atlar ve öyle muzaffer olur” (Yahya Kemal Beyatlı – Eğil Dağlar – Sayfa:267)

“Yunanlılar İzmir’e çıktıkları gün çok bed-mesttiler, o gün, o feci gün İstanbul’dan Samsun’a bir adamın gittiğini fark edemediler. Her şeyin bittiğini zannettikleri o gün her şey başlıyordu; o adamın neden sonra ismini öğrendiler. Şimdi de rüyalarına giriyor.Yunanlılar, bu ismi ve bu adamı, Kartaca “Kadîm Caton” u nasıl sürekli hatırladıysa öyle hatırlayacaklardır.” ( Yahya Kemal Beyatlı – Eğil Dağlar – Sayfa: 118)

Yahya Kemalin Milli Mücadeleyle ilgili çarpıcı yazıları Nihat Sami Banarlı hocanın büyük girişimleriyle Eğil Dağlar adlı eserde İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından toplanmıştır. Bu yazıların okunmasını gerek 30 Ağustos’un ve diğer milli bayramların önemini idrak etmek gerekse o dönemin koşullarını idrak etmek açısından gerekli buluyorum.Hem gazete hem de roman türünden ikişer örnek vererek anlatmaya çalıştığım meseleyi bir şiirlerle bitirmek istiyorum.

İstiklali beklediğini yukarıdaki örnekten anladığımız Yahya Kemal bakın, Büyük Taarruzun başlangıcı olarak kabul edilen, onun deyimiyle gerilen bir aslanın atlayışı olan hamleyi şiirinde ne güzel bir imanla dile getiriyor.

26 Ağustos 1922
Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi
Senin uğrunda ölen o ordu budur Ya Rabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galib et çünkü bu son ordusudur İslamın

(Yahya Kemal Beyatlı- Eski Şiirin Rüzgarıyla – Sayfa:88)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!