Sağlıklı bir yaşam için, dünyanın maddesel bir o kadar eğreti yaşam biçiminden uzak durmak gerek. Şehirde yaşam bizi köleleştirirken, aynı zamanda ruhsuzlaştırıyor. Duyarsız, yapmacık ve samimiyetsiz oluyoruz. Ruhumuzda her gün defalarca birçok erozyon yaşıyoruz ve biz bir ağaç dahi dikemiyoruz.
Oysa toprak gibi; yağmura, ağaçlara, çiçek tohumlarına, ihtiyacımız var. Biz değil miyiz topraktan gelip yine toprağa dönecek olan. O halde bu kadar kimyasal, zehirli gazlar, metal yığınına tapmamız niye? Teknoloji çağına ayak uyduralım derken, tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi insanoğlunun da nesli tehlikeye giriyor. Bu bildiğimiz gibi bir anda yok oluş değil. Ağır ağır gerçekleşen ve insanların çıldırmasıyla başlayıp, cinnet geçirmesiyle son bulan salgın bir hastalık adeta.
Yanlış anlaşılmasın, teknolojiye, bilime karşı çıkış değil benimkisi. Bize hizmet olsun diye icat ettiğimiz maddelere hizmet etmemize karşıyım. Bu ürünleri almak için daha fazla çalışıp daha fazla para harcamaya karşıyım. Üstelik bu maddeleri bilinçsizce, maksadı dışında kullanmaya karşıyım. Sanki yaşamak için değil, ölmek için çalışmaya karşıyım.
Son günlerde, ardı ardına yaşadığımız korkunç kıyımların açıklaması maddesel yaşamın insanoğlunu yok ettiği anlamına geliyor. Kendi yarattığımız bu sistem içinde, kendi kendimizi tutsak bırakıyor, bundan bihaber, aynı ateşin etrafında dönüp duruyoruz.
Birçoğumuz memleketimizden, toprağımızdan tıpkı bir ağaç kökü gibi sökülüp, daha modern, daha ferah bir yaşam uğruna metropol şehirlerde yaşamak zorunda kalıyoruz. Her ne kadar aynı ülkede yaşıyor olsak da memleketlere göre değişen gelenek ve kültürlere sahip olan bizler, bu değişkenliğe ayak uyduramıyor, kalabalık şehirlerde kayboluyoruz.
Bir düşünün; köy hayatı yaşayan bir aile, topu topu otuz -kırk hanelik bir yaşam alanı. Herkesin herkesi tanıdığı iç içe geçmiş hayatlar. Belli bir yaşa kadar bu şekilde yaşamış insanların çeşitli sebeplerle yerinden yurdundan ayrılması kısaca göç etmesi ne kadar trajik bir olay.
Özetle; karada yetişen bir bitkinin yaşam alanı nasıl, denizler olamıyorsa, bir balığın da yaşam alanı toprak olamaz.Yani bizler, ekolojik sistemin parçaları olduğumuzu unutuyoruz.
İnsanoğlunun kendisini bu sistemin dışında tutmasını, intihar olarak algılıyorum. Bencilliğimizin bedelini daha ağır kayıplarla ödemekten edişe ediyorum. Evren sürekli kendi beden dilinde uyarı mesajı veriyor ama bizler duymuyoruz.
Bütün bu gerçekler sonucunda, ekolojik yaşama sımsıkı tutunmaktan başka bir çaremiz yok. Yaşam biçimlerimizi tekrar gözden geçirip olabildiğince sade, bir o kadar da samimi hayat felsefesini benimsemenin, insanoğlunun tek kurtuluşu olduğuna inanıyorum.
Doğa ile el ele bir yaşam ön görüsünü benimsemeyi umuyor, baharın göz kırptığı şu günlerde toprak olan her yere birer fidan dikilmesini diliyorum.