İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. EKONOMİK GÖSTERGELER ve KADIN

EKONOMİK GÖSTERGELER ve KADIN

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

TÜRK-İŞ, açlık sınırını ve yoksulluk sınırını açıkladı. Açlık sınırı bin 082 TL, yoksulluk sınırı ise 3 bin 523 TL. TÜRK-İŞ’in,  kuruluşundan bu yana sağ/devletçi yapısı göz önüne alınacak olursa bu sınırların en alt düzeyde tutulmuş olduğunu söylememizde bir sakınca olmaz. Biz yine de TÜRK-İŞ verilerini esas alalım.

Türkiye’nin hem istihdam sorunu yaşadığı hem de ucuz iş gücü cenneti olduğu bir gerçek. Dış alımının dış satımından epeyce yüksek olduğu ve açıkların giderek büyüdüğü de ikinci bir gerçek. Bu iki durum ülkede yoksul-zengin arasındaki gelir makasını iyice açarken sosyal sorunların patlama noktasına doğru yükselmesinin de yolunu açıyor.

Devleti ekonominin üretim ayağından çeken politikalar, içeride durumu nasıl kurtaracağının peşine düşmüş ve çağın gerçeklerinden uzak çözüm arayışlarına girmişlerdir. Bu arayışlardan biri de kadını evde tutma; çalışma yaşamından uzaklaştırma ve iş taleplerini ortadan kaldırma yöntemidir. Üç çocuk konusunun bir ayağı çok uluslu ve uluslar üstü şirketlere büyük bir pazar yaratma sözünün gerçekleştirilmesi ise diğer ayağı da kadından gelebilecek taleplerin yol açacağı bir sosyal krizi önleme uğraşısıdır.

Ne yazıktır ki, zımnen de olsa bunu söyleyenler işe kutsal din duygularını karıştırmakta; bu yolla gerçek niyeti kamufle etmeyi düşünmektedirler.

Daha önce de yazdım; İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’an’da çocuk sayısı ile ilgili hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü inanca göre bu Alah’ın takdiridir ve Allah adına söz söylemek, tanımlama yapmak, sayı belirlemek açıkça şirk koşmaktır. Aynı şekilde kutsal kitabın hiçbir yerinde –en azından ben- kadının çalışma yaşamından uzak tutulmasına ilişkin bir açıklamaya rastlamadım. Herşeyi dine dayandırarak işin içinden çıkma kolaycılığı aslında inanca da zarar veriyor ama takan kim !…

Bugün, ailelerin büyük bir bölümü TÜRK-İŞ’in açıkladığı sınırların altında yaşamaya tutsak edilmiş durumda. Asgari ücret, açlık sınırının bile altında. Aileyi kutsal sayan bir dinin mensupları olduklarını her dem yüksek sesle ileri süren büyükler (!) nedense aileye dönük süründürücü ekonomik politikalarına ilişkin söz söylemiyorlar; kimi zaman da alay edercesine “fazla bile verdiklerini” belirtebiliyorlar.

Ailelerin, böylesine bir gelir dağılımının altında ezilirken nasıl huzurlu olacaklarına ilişkin bir açıklamaları yok. Yüzü gülmeyen aile bireylerinin her gün para hesabı yaparak birbirlerine girdiklerini görmezden gelmek ve Allah’ın, Kur’an’ın adını ağızdan düşürmemek nasıl bir Müslümanlık olabilir ki?

Yoksulluğa dayalı cinayetlerde, intiharlarda, suçlarda kimlerin, ne kadar sorumlu olduklarını tartışamıyoruz, tartıştırılmıyoruz. “Şükret, geç” dayatmasıyla karşı karşıya kalmış milyonlarca insanın yok sayılması acaba dinen caiz midir? Diyanet İşleri Başkanlığı her konuda fetva verirken bir kez de olsun asgari ücretle, maaşlarla, iş kazaları ile aile içi huzursuzlukla ilgili neden fetva vermiyor dersiniz? Acaba ucu bir yerlere dokunur ve birileri rahatsız olur diye mi?

“Bas gaza”, “En az üç çocuk, üç de yetmez dört olsun”… Sonra ?” Otur evinde ve şükret. Onu da bulamayan var…”

Valla, ülke böyle yönetilecekse ben bile yönetirim şu sığ aklımla.

Ama her şey sandıkta. Öyle değil mi? 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!