Bu yazımı geçen haftaki yazımdan kaldığım yerden sürdürüyorum. Yazımı, bir önceki sayıdan bağımsız okuyanlar pek tat almayabilirler. Bu yüzden, bir ve ikinciyi birlikte okumalarını öneririm.
Kim bu ülkeyi bu hale getirmiş, ona bakalım. Bugün, bilimle işi olmayan ve bilgiye gerek duymayan slogan atıcılar, aslında okumayan; okumasına iyi gözle bakılmayan bir toplumun cehaletinden ve kendilerini himaye edeceğini umdukları patronların cesaretinden güç alıyorlar. Bunlar, değişmez dediğimiz kutsal kitabı bile bugün (okumadıklarından yüzde yüz eminim) kendi günlükçülüklerine uyarlama aç ve açıkgözlülüğüne yelteniyorlar.
Bir hesap, her şeyi ortaya çıkarmaya yetiyor aslında. Bu da, herkesin ulaşabileceği bir hesap.
Bir ülkenin yönetimi, anlayışlar üzerinde şekillenir ve gelişir. Kişiler, anlayışların zamansal uygulayıcılarıdırlar. Temel felsefe değişmez, argümanlar ve araçlar; kaynaklar ve yöntemler aynı kalır. Bugün, yeniymiş gibi dayatılan siyasal yön anlayışının aslında bu ülkeyi en çok yönetmiş olan siyasal yön anlayışı olduğunu görmek için teknolojiye birkaç dakika zaman ayırmak yeterlidir. Kuyruğa basılmış gibi bas bas bağırmanın anlamı yok… O, yalnızca slogan atan amigolara ilişkindir. Amigolar, kalabalığı heyecanlandırırlar ama sonuçtaki etkileri sahadakilerden daha fazla değildir. Üstelik aldıkları para da sahadakilerden fazla değildir. Bu, onların bilerek ve isteyerek yaşadıkları bir alandır. Ama siyaset amigoluğu, utanma başta olmak üzere halkın geçmişi ve geleceğinin sorumluluğunu taşır. Bu yüzden biraz ‘tedbirli’ olmak lazımdır.
Şimdi size bir hesap:
Bugünün çığırtkanlarına söylüyorum; 1950’den bu yana bu ülkeyi tam 37 yıl 10 ay sağ anlayış yönetmiş. Bunlar hep aynı kaynakları ve söylemleri kullanmışlar. Kimler mi? Bayar, Menderes, Ürgüplü, Demirel, Çiller, Özal, Akbulut, Yılmaz, Erbakan, Gül, Erdoğan…
Başımıza belayı kim sarmış dersiniz? İnönü ve Ecevit… Kesintili ve koalisyon olarak ne kadar iktidar olmuşlar? Dokuz buçuk yıl.
Vay hainler! Demek ki bu dokuz buçuk yılda memleketi Faşist Hitlerle, Mussolini ile, Stalinle, Mao ile, Kruşçev ile, Enver Hoca ile el ele verip perişan etmişler…
Yok canım, dahası da var! Hain İnönü (!), 2. Dünya Savaşı’na girmedi de camileri berbat etti!.. Bir şeyler söylenebilir ama dilim varmıyor. Hem savaşa sokma ülkeyi, hem krom satışından büyük pay al, hem çok partili sisteme geç, hem bu paraları ABD çılgınları iç etsin, sen de hala bu ülkede anılır ol…
Yok edemedikleri, 1923- 1938 arasında da Bayar hükümeti var. Hani o yerlere göklere sığdıramıyorlar ya! İyi de, insan utanmaz mı hiç?… “Ulan, benim sloganını attığım, şarlatanlığını yaptığım anlayış, neredeyse sövdüklerimden beş kat fazla iktidar olmuş, biz ne yapmışız o zaman” diye.
Yok! Niye biliyor musunuz? Bilimle dolar, akılla ihanet, bilgiyle slogan yer değiştirince böyle oluyor.
Allah, aklı insanlara kendileri ve sorumlu oldukları ve olacakları çocukları, torunları kullansınlar diye vermiş. Bunu yapamayanlar için de “Onlara eziyet vardır” demiş.
El insaf…
El insaf…