Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!
Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.
Günah, günah, hasat yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.
Her birimizin dünyasında farklı bir yeri olan “AYNA”ya, farklı bakış açılarıyla onu kırmadan bakmaya çalışacağız bu yazı dizimizle…
İlk olarak “AYNANIN TARİHİ”nden söze başlayalım;
Günümüzden 4 bin yıl önce, Ortadoğu ve İtalya’nın kuzey kesimlerinde, yanardağ lavlarının parlak artıklarının cilalanmasıyla, görüntüyü aksettiren ilk aynalar yapıldı. Gümüşleme yöntemiyle ayna elde etme tekniği ise, 14. yüzyılda Venedik’te geliştirildi. Venedikliler, bir cam tabakasının arka yüzeyine cıva sürerek, ayna yapmayı başardılar ve o tarihten sonra bu cam parçası, özellikle kadınların ellerinden düşmez oldu.
İslam;
Kainatta görülen her şey Allah’ın bir yansımasıdır derken
Peygamber şöyle der: “Allah her şeyin tekâmülünü takdir etti” der. ‘Biz bunu ‘güzelliğe’ diye de çevirebiliriz (innallahe ketebe’l-ihsane alâ külli şey). Bir şeyin mükemmelliği ya da güzelliği Allah’ı yüceltmesinde yatar; diğer bir deyişle, ilahi bir niteliği yansıttığı oranda bir şey güzel ya da mükemmeldir. O şeyin Allah’ın aynası olduğunu bilmediğimiz sürece hiçbir şeyin mükemmelliğini fark edemeyiz.
Tasavvufî manada ayna “tecellî-gâh”tır. Sevgilinin göründüğü, kendini gösterdiği yerdir. Tüm âlem, âlemdeki eşyanın, yaratılmışın her biri, insan, insan-ı kâmil, mümin, insanın gönlü, kalbi Allah’ın mazharıdır; göründüğü yerdir; yani aynadır. Ayna bütün bunların benzetilenidir; sembolüdür.
Bu anlamda Mevlana’ya misafir olmazsak sözümüz yarım kalmış olacak ki;
Mevlana’ya göre Yüce Allah, kendi sanat ve sıfatını göstermek isteyince dünyayı yarattı. Kendi zatını göstermek isteyince de Adem’i yarattı .(Eflaki II:103)
Mevlana’nın hocası Şems, bir seyahati esnasında bir adama rastladı. Bu adam genç bir çocuk görse bunu seyretmekten kendisini alamıyordu. Bunun üzerine Şems ona “Hey bu ne haldir?” diye sordu. Adam buna şu cevabı verdi: “ Güzellerin yüzü ayna gibidir. Ben Tanrı’yı o aynada gözlüyorum.” dedi. Şems buna karşılık: “Ey ahmak, mademki, Tanrı’yı su ve toprak aynasında görüyorsun, niçin can ve gönül aynasına bakıp da kendini aramıyorsun” dedi. ( Eflaki II, 206)
Sözün burasında Toprakla Ayna’ya kulak verelim isterseniz;
TOPRAK bir gün aynaya dedi ki:
“Ay ayna! İmreniyorum sana! Çünkü kim sana baksa kendini görür; bana bakanlar ise sadece beni görür!”
Ayna toprağa şöyle cevap verdi:
“Ey kara toprak ne beyhude bir dert ile dertlenmişsin. Bilmiyor musun? Ben bana bakanların bugününü gösteririm Oysa sen sana bakanların yarınından haber verirsin”
Bu cevap toprağın beğenisine gitse de tekrar dedi:
“Belli ki içimi rahatlatmak içindir sözlerin. Söyler misin bana, sana bakanlar hiç dönüp bakar mı bana?”
Ve ayna toprağa acı bir gülümseyişle şunları söyledi:
“Merak etme! Bana bakacak yüzü kalmayanların gözü hep ** sana** döner!”
***
Edebiyatımızda AYNA
Edebiyatta ayna; ayna en çok kullanılan nesnelerden gerek düz yazılarda, gerek manzum eserlerde. Eşyayı yansıtması, özünün gölge oluşu, lekesiz, pürüzsüz, saf oluşu aynanın sık kullanılma sebeplerinden ve tabii iki şekilde kullanılır ayna edebiyatta; cilalı ayna ve siyah ayna.-“İkiyüzlülük anlatımı”
Divan edebiyatında ayna; kişinin yüzünün güzelliğidir. Bunun dışında; aşık kimsenin haleti ruhiyesi, aşkının yenilmezliği, saflığı, can, gönül, güneş, su, zaman, felek gibi tanımlar da ayna aracılığı ile kullanılır.
Aynanın en manidar kullanımı kuşkusuz şudur; ayna kendisine bakan herkesi herşeyi görür, aksettirir ama kendisi bunu bilmez, kendisini göremez, haberdar olmaksızın aracılık eder.
Divan edebiyatında ayna, Türkçe gözgü kelimesinin içinde bulunduğu yüz, yanak ve çehre kelimeleri ile tamamlanarak, tenasüp sanatı yapılır.
Halk edebiyatında ise ayna; genelde yaşlılığı hatırlatan bir araçtır.
Edebiyatta aynayla ilgili bir mesel paylaşalım isterseniz sizinle;
Doğu ülkelerinden birinde yüksek bilinç öğretilerinin verildiği ”Zen Dergahı’‘ nda öğretiye tamamlanmış birine törenle bir kitap armağan edilir.
Kitabı alan kişi, sayfaları açar bakar ve yüzündeki şaşkınlık ifadesiyle çevresine, gördüğünden ötürü oluşan hayretini yansıtır. Bu töreni izleyen yeni öğrencilerden biri kitabın bu kişide yarattığı şaşkınlıktan ötürü içindekini merak eder.
Ancak, tüm çabalarına karşın kitabın içindekilerini öğrenemez. Öğreti bitmeden, bu kitaba el sürmek olanağı olmadığını kendisine anlatırlar.
Çaresiz dayanmış, öğretileri yutarcasına beynine katmaya, benimsemeye çabalamış dergahın yeni öğrencisi…
Sonuçta beklediği gün gelip çatmış. Mezun olurken tören düzenlenmiş ve kendisine o kitabın bir eşi armağan olarak sunulmuştur.
Yıllardır, törende alacağı kitabın içindekileri merakla bekleyen bu öğrenci kitabı aldığı halde açmıyor her nedense artık içindekileri merak etme gereği duymuyormuş! Çünkü öğrendiklerinin dışında yeryüzünde önemli hiçbir bilginin olmadığını düşünüyormuş.
Ancak, kitabı ona armağan eden hocası üsteleyince açıp bakmış… Bakmış ki ne görsün; kitap, içinde ayna bulunan iki yapraktan ibaret!
Sayfalar arasında yazı yerine aynada kendisini görünce olanı kavramış öğrenci… Meğerse bunca yıldır öğrendiği yalnızca kendisiymiş.
Bu öyküde de anlatıldığı gibi insan bir evrendir, ne varsa kendindedir.
Edebiyatımızda aşkın anlatıldığı tüm konularda ayna vazgeçilmez bir mecazdır…
Öyle ki ayna sevgilinin kendisi olmuş seveni kuşatmış baştan ayağa o olmuştur…
– Ey dost! Söyle bana ne getirdin?
Bilirsin dost kapısına eli boş gidilmez.”
“- Bilirim bilmesine lakin bîkarârım, çâresizim. Hangi bir şeye uzandımsa elim boşta kaldı. Bir katreyi ummana, bir habbeyi kubbeye nasıl getirebilirim. Huzuruna kalbimi ve canımı bile getirmiş olsam, Kirman’a Kimyon götürmüş sayılırım. Kirman ki Kimyon diyârıdır. Senin eşsiz güzelliğinden başka bu ambarda bulunmayan bir tohum yoktur. Bu dünyada hiçbir kıymet yoktur ki sende ondan hem de deryalar dolusu bulunmasın. Düşündüm senin eşsiz güzelliğine layık hediye nedir diye? Ancak sîne nûru gibi bir ayna getirmeyi uygun buldum. Herkes bilir ki; güzel yüz aynaya âşıktır. Ey güneş gibi gökyüzünün nûru olan, ona baktıkça güzel yüzünü göresin. Güzel yüzünü gördükçe, bütün güzelliklerin sahibini, mutlak güzeli hatırlayasın. Çünkü gölgenin varlığı Güneş’in mevcûdiyetine delildir.”
Ey dost! Aynaya iyi bak! Güzelliğin kaynağını gör!
Kâinatın her zerresi, hüsn-i mutlakın tecellî aynasıdır. Hakkın sevgilileri her yerde ve her şeyde zâhir olan o güzelin cemâline âşıktır. Aşkları sebebiyle kendinden geçer, hattâ maşuktan başka hiçbir şey bulamazlar orada…
Ben ben değilim, ben dediğim sensin hep
Canım dediğim, ten dediğim sensin hep
Ey dost! Aynaya iyi bak! Gizli hazineyi bul!
– O gizli hazine ki; sevdi de yarattı. Sevgisinden sevdiklerinin hamuruna kattı. O (cc) onları sevdi, Onlar da O (cc) nu sevdi. Öyle sevdiler ki birbirlerini, seven ile sevilen farkedilemedi. Dediler ki:
– Bende olan aşikâr sensin,
Ben hod yoğum, ol ki vâr sensin !..
Ger ben, ben isem; nesin sen ey yâr
Ver sen, sen isen; neyim men-i zâr?…
(Fuzûlî)
Ey dost! Aynaya iyi bak! Aşkı gör!
Ey dost! Aynaya iyi bak! Son nakşı gör!
Daha neler anlatmaz ki aynalar;
– Yine Mevlana der ki nasihat aynasının ardından;
– Bir güzelin ihtiyarlığındaki çirkinliğini düşün. Bir binanın harabeye nasıl dönüştüğünü hatırla. Aynadaki yalana güvenme. Aynada gördüğün fâni güzelliklerin aldatıcılığını unutma.
“Kime uzun ömür verirsek, biz onun gelişmesini tersine çeviririz.” diyen sonsuzluk sahibi güzelin uyarısına kulak ver.
“Sen ey ilkbahar güzelliğine karşı dudak ısıran, hayran olan kimse! Bir de sonbaharın sararmış haline ve soğukluğuna bak!”
“Şafak vaktinde güzel güneşin doğuşunu görünce, gurûb zamanı, onun ölümü demek olan batışını hatırla!”
“Eğer güzel tenli güzeller seni avladıysa, ihtiyarlıktan sonra bir de pamuk tarlasına dönen o bedene bak!”
“Kezâ cam gibi nergis bakışlı mahmur bir gözü, sonunda çipil olmuş ve suları akmağa başlamış bir halde görürsün.”
(Mevlâna)
Ey dost! Aynaya iyi bak! Güzelliğin kaynağını gör!
Ey dost! Aynaya iyi bak! Gizli hazineyi bul!
Ey dost! Aynaya iyi bak! Aşkı gör!
Ey dost! Aynaya iyi bak! Son nakşı gör!
Ey dost! Bu ayna, gönül aynasıdır. Ona iyi bak!
….
Dilimize yerleşmiş aklımıza gelen atasözlerimizde mevcuttur. Bunlardan biri;
Aynası İştir Kişinin Lafa Bakılmaz .
Atasözümüzü açıklamak için İmam Gazalî RhA Hazretleri şöyle bir menkıbe anlatalım:
Padişahın biri kendisine bir saray yaptırır Sarayların en önemli yeri, bilindiği üzere, devlet adamlarının ağırlandığı kabul salonlarıdır Bu yüzden padişah da kabul salonuna ayrı bir önem verir Salonun tefrişi ve süslemeleri için ülkenin en iyi ustalarını davet eder İki usta daveti kabul edip gelirler. Biri doğudan biri batıdan olan bu ustalardan doğulu olan, “padişahım” der, “herşey tamam, fakat benim bir artım var, salonun ortasını bir perdeyle ikiye ayracayız, benim sanatımı iş bitince göreceksiniz”
Padişah bu teklifi kabul eder ve ortaya bir perde çekilir Batılı usta çok güzel altın yaldızlı süslemeler yapmakta, bütün maharetini ortaya koymaktadır Araya perde çektiren doğulu usta ise, kar duvara habire zımpara vurmakta, arkasından da cila çekmektedir Bu ustanın ne yaptığına başta pek anlam veremez padişah.
Nihayet iş biter, padişah ve saray erkânı salonu görmeye gelirler. Batılı ustanın yaptığı o nefis süslemeler herkesi hayran bırakır. Diğer tarafa dönerler aradan perde kaldırılır. Ortaya çıkan görüntü büyüleyicidir. Karşı duvardaki altın süslemeler, cila ile ayna gibi parlatılmış olan beriki duvara yansımakta, daha etkileyici bir görüntü oluşturmaktadır. Batılı ustanın sanatına denecek bir şey yoktur ama bu ustanın sanatı bambaşkadır. Padişah en çok bu ustanın zekasına hayran kalır. Sonunda ikisini de ödüllendirir.
İmam Gazalî bu menkıbeyi şunun için anlatır: Evet, ilimler tıpkı o altın yaldızlı, güzelim süslemeler gibidir. Ancak insanın kalbi karşı duvar gibi zımparalanıp cilalanmazsa, kişinin iç aleminde o güzelliğin yansımasını görmeniz imkansızdır. Ve aslolan da işte o aynadır. Hak katında oraya bakılır, notunuz ona göre verilir.
Velhasıl dostlar; Hayat aynaya benzer, biz ona küsersek o da bize küser. Biz ona gülümsersek o da bize gülümser. Gönül aynanız hep parlak ve lekesiz olsun. Sevdiklerinize sizden güzellikler yansıtsın…