İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. ANLAŞILMAK VE ANLAŞILAMAMAK ÜZERİNE

ANLAŞILMAK VE ANLAŞILAMAMAK ÜZERİNE

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Yağmurlu bir bahar sabahı… Açmış nergislerim… Menekşeler çoktan uyanmıştı bahara. Dört gözle laleleri bekleyen ben her sene onları son defa görüyormuşum gibi yüreğime kokusunu çeke çeke müjde gibi karşılarım. Hürmet ederim çünkü. Hatırı büyük bende. Nazeninliğiyle saygıyı ve ihtişamlı bir sükuneti hakkeder çünkü. Bahar işte illa kendine hayran bırakacak. Bu mevsimde doğdum diye demiyorum ama yenile yenile büyüyen yürekler gibi, son çizgide takati azanlar gibi, son nefeste bir derin koku arzulayanlar gibi bahar yeniden doğuştur. Ölüm de öyle değil mi? Ömrümüzün aslında yeni bir doğuşu. Başka bir âleme başlangıç. O yüzdendir ki doğduğumda yeryüzünün çiçeklendiği gibi son nefesimi verdiğim günün de bahara tevafuk etmesi için dua ederim. Gelişimiz güzel bir mevsime denk geldiyse gidişimiz de öyle olsun arzumuzdur. Bu değildi aslında yazıya başlama sebebim. Bahar aldı aklımı başımdan. O işini iyi yapıyor; bizi kendine hayran bırakıyor da mevzumuz başka. Anlamak ve anlaşılmak üzerine kelam edecektim. Niyeti halis tutalım ve cümleler arasında seyr-ü sefer eyleyelim. Geçenlerde bir gönül dostum anlattı: “Hayır, ben onu demek istemedim; o yanlış anladı!” Bunun üzerine devam eden küsüşmeler ve alınan tavırlar ve yüreğe yüklenen affetmeme duygusunun ağırlığı. Sonu nasıl gelişti nasıl devam ediyor bilmiyorum ama dünya döndükçe bu döngü devam edecek. Bir insanı tanırken, geleceğe taşıma noktasında yürüdüğümüz yolların üzerindeki taşları temizlemek zorundayız.

Yanlış anlaşılmalar işte bu yolun dikenlerini temizlemek için fırsat da. Hassas düşünenler için bu yol daha da meşakkatli. Daha ağrılı. Daha sıkıntılı. Empati çok önemli ama yaramızı da anlatmayalım mı?

Tıpkı benim CNR kitap fuarında talim terbiyeden sorumlu Alpaslan Durmuş Bey’le karşılaştığımda aramızda geçen anlaşılmazlık gibi. Kendisine bir eğitimci olarak 5.sınıf kitabında karşılaştığım makarna ve salça tarifinin neden eklediğini sorduğumda aldığım cevap “kitaplarda olması gereken yönerge ve kazanımlarda tarifname var, biz ihale yaparız ve firma da buna göre yapmıştır. İster ayakkabı nasıl bağlanır onu anlatır, ister salça nasıl yapılır? Bu tarifnameye uygun mu uygun geri kalan kısmı talim terbiye ve protokol bilir?” Elbetteki bu ifadeyi anlamadım. Edebi anlamda uygun olmadığını, formasyona göre değil, desem de sonunda “beni anlamıyorsunuz” kısmında nihayetlendi. Yani kimse kimseyi anlamadı. Çünkü anlamak gayret ve istek gerektirir bir de hakkaniyet. Eleştiri ve talep söylemde kaldı. Aksak ve acı bir anlaşılmazlık deneyimi olarak sadrımda yerini aldı. Oradan çıktığımda hava iyice kararmıştı ve yağmur yağıyordu. Anlaşılmamıştım evet ama Rabbimin ferahlık vereceği sebepleri her zaman mevcuttu. Yeniden bir bahar geliyordu ve ben kendimi anlıyordum.

Not: Bu yazım hayatı büyük bir ustalıkla anlaşılır hale getiren Gözde Yüksel’e ithafımdır.

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!