Nerelisin? diye başlayan tanışma sorularına verdiğimiz cevap sadece yaşadığımız şehri değil nasıl bir tarihe yaslandığımızı, kültürel dokumuzun şifrelerini ve özelliklerini fısıldar.
Tarihi bir kimlik taşıyan her şehir, zaman denen vadide aka aka olgunlaşır ve belli bir kıvama ulaşır. Zaman denen hadise, şehir belleğini işleye işleye içini iyice doldurur ve onu gelecek kuşaklara belli bir şekilde aktarır.
İnsanla şehir arasında inanılmaz derecede köklü bağlar vardır. Üzerindeki örtüyü biraz olsun kaldırdığımız vakit anlarız ki onların da bize benzer ve bizden farklı yanları vardır. İnsan, hatıralar yumağını yaşadığı şehrin mazisinde bulur.
Zamanla insanlar şehre, şehirde üzerinde yaşayan insanlara alışır hatta benzeşir.
Ahbaplığı koyulaştırdıkça, konuştukça bize açılır, bize ısınır şehirler. Ruhunun her bir parçasının derinliklerinde muhatabını şaşırtan nice öyküler, nice bilinmezler bulundurduklarına tanık oluruz.
Şehirler ne kadar asil olursa olsunlar sefil mirasyedilerin elinde işportaya düşen kıymetli eserler gibi değerini kaybeder, ruhları lime lime olur.
Nasıl insanlar şehri şekillendiriyorsa, şehirler de zamanla insanları şekillendirir hatta onları kendilerine benzetirler. Aynı şehirde yaşamış olan insanların müşterek hatıraları olduğu gibi müşterek tarihleri de vardır. Şehirler aynı zamanda gelişimin ve değişimin adı gibidir.
Kastamonu en az iki bin yıllık bir şehir. Tarih ve kültür şehri… Mazisi yarım asır öncesine kadar gitmeyen, nevzuhur kentlere özenip, mimarisini, estetiğini, manevi bütünlüğünü kolay kolay kaybetmemeli. Şehir kimliğini mutlaka korumalı, bunun farkına varmalı ve bu mirası gelecek asırlara korunaklı olarak taşımasını bilmeli.
Yarınların güneş yüzlü çocukları, kentlerin beton duvarları arasında doğup büyüyecekler. Şefkat dolu sıcak bir yuva aradıklarında, daha önce sırtlarını dönüp çekip gittikleri şehre çaresiz geri dönecekler, kaybettiklerini yeniden şehrin külleri arasında bulmaya çalışacaklar.