Bir şehrin tarihi ne kadar zengin olursa olsun kendisini anlatacak usta ediplerden, tarihini yazan tarihçilerden, şiirini yazan şairlerden, resmini yapan ressamlardan, türküsünü besteleyip söyleyen sanatçılardan mahrumsa, o şehir gelecek nesiller tarafından hak ettiği şekilde tanınmaz ve “marka” olamaz.
Aynı zamanda bir şehri büyük yapan, dünyaca tanınmasına vesile olan unsurlar sadece bunlarla sınırlı değildir. Her çeşit kültür, sanat, bilim, spor etkinlikleri, şehrin ekonomik ve siyasi gücü, hatta dünyada ki konumu da onun yıldızının parlamasında ya da sönmesinde etkili olur.
*
Son devrin usta kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir” adlı eserine Ankara’yı anlatarak başlar. O beş şehri öylesine etkili bir üslupla anlatır ki insan kitabın rüzgârına kendini kaptırır, o şehirleri nerede yaşarsa yaşasın ne edip bir an önce görme his ve heyecanına kapılıverir.
Yazar, 1920’lu yıllarda gezip gördüğü Ankara, Erzurum, Konya, İstanbul ve Bursa’da ruh dünyasında izler bırakan eserlerden bahseder. Kaybettiğimiz değerleri, mazinin hüznünü ve geleceğin neyin üzerine nasıl inşa edeceğimizi heceler.
*
Bu kitabı lise yıllarından itibaren döne döne pek çok defa okuduğumdan dolayımı mı nedir her defasında Kastamonu’da bulunan tarihi yerleri gezerken o satırlar adeta bir film şeridi gibi gözümün önünden birden geçiverir, oralarda anlatılanları farkında olmadan köşe bucak gözlerim arar durur. Kendimi o kitapta anlatılanlara benzer manzaralara şahit olurum.
*
Kastamonu uzun tarihinde istisnalar olmakla birlikte hakkıyla sesini duyurabilmiş, derdini yeterince anlatabilmiş şehirlerden birisi değildir.
Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bir ustanın bu şehre uğrayıp bu tarihi şehri anlatıp yazmasını ne kadar çok arzu etmişimdir bir bilseniz.