Genel yayın yönetmenimiz Hüseyin Karadeniz’e “sesin iyi gelmiyor!” siteminde bulunduğumda Kastamonu Spor’un “durumuna canım sıkılıyor” demişti. İzlediğim kadarıyla üst düzey sorumluluk alarak canını biraz daha sıkacak gibi…
Bir spor otoritesi değilim tabii. Bu yüzden burada yazacaklarım “tencere tava, herkes bir ayrı hava “ türünden olacaktır. Yine de bir şeyler diyebilecek kadar spor geçmişimiz ve görgümüz oluştu sanırım.
Bugün, ne yazık ve ilginçtir ki spor, amatör ruhun bir eylemi olmaktan çıkmış; ekonominin, siyasetin bir yan dalı durumuna gelmiştir. Türkiye’de ve dünyada büyük paraların cirit attığı bir sektör olduğunu yadsıyamayız galiba.
Benim demem o olmayacak. İzninizle azıcık anılardan söz edeceğim.
Ortaokulu ve liseyi Abdurrahmanpaşa’da parasız yatılı okudum. Bilirsiniz, yatılıların en genel enerji tüketme alanı spordur. O da alan ve zaman bulabildiği ölçüde. Doğrusu bu çocuklar, işini iyi bilen spor ajanları için verimli adreslerdirler. Kim, ne yeteneği varsa sergiler ve kendisine bir yer bulmaya çalışır.
Hasbelkader futbol da oynadık. O günlerden aklımda kalan insanlardan söz etmek istiyorum azıcık. Örneğin bugün bile futbol sevdasını yitirmemiş Ergun Usta, Abana’dan Turgay Dündar, Ahmet Bursa, Savaş Alkan, Erdinç Ergin ve adlarını anımsamakta zorlandığım birçok arkadaşımız, ağabeyimiz o günlerde gelecek var dedirten isimlerdi. “Lüzumu halinde ” forma giydirilip, ana adresine gönderildiler. Bir tek İskender çıktı en yeşil sahalara. Ona da destek olan kurumsal bir anlayış yoktu bildiğim kadarıyla. Ailesi ve kendi vazgeçilmez yeteneği taşıdı onu.
Bugün, bunlardan yine onlarca-yüzlerce vardır. Kastamonu merkezde ve ilçelerinde. İsim transfer etmek yerine isim yaratmak esas olmalı iken ve kesinlikle Kastamonu’dan “yepyeni canavarlar (!)” çıkabilecekken bugün bir can sıkıntısı yaşamayı doğru bulmuyorum. Acelemiz yok. Ben, 70’li yıllardan söz ederken bugün gibi yaşıyorum o günleri.
Bizim çocuklarımız inanıyorum ki kendilerinin keşfedilmesini bekliyorlar. En azından şimdi aileler “ otur oturduğun yerde, dersine çalış, spor senin neyine !”demiyorlar.
İlçelerde Gençlik ve Spor Bakanlığı birimleri ne iş yaparlar anlamıyorum. Yazışma mı? Onu artık bilgisayarlar kendisi yapıyor… Bizim çocuklardan hangisi ne yeteneğe sahip, bunları nasıl alanlarında güçlendirelim, hangi tesisleri bu çocuklar için ayıralım, onlara hangi eğiticileri bulalım, bunları dünya ile nasıl tanıştıralım…? Bu sorulara yanıt aramaları gerekirken istatistik çalışıyorlarsa eğer, boşuna.
Bugün, KSK’nın çok daha yeni ve verimli olabilecek üniversite gibi şansı var. Kanımca KSK’yı yalnızca futbol boyutunda düşünmekten de vazgeçilmelidir. Türkiye’nin birçok ilinden gelmiş farklı spor dallarında yeteneği olan gençler kesinlikle vardır. Onlar KSK yönetimine ulaşamazlar ama KSK yönetimi o çocuk ve gençlere açık adres vererek daha hızlı ulaşabilir.
Yarın şampiyon olmak gibi bir beklenti yerine daha kalıcı bir üst düzey çok daha anlamlı olacaktır ancak bunun kurumsallığını iyi kurgulamak gerekmektedir. Bizim dönemimizde KSK’ya yapılan maddi yardımlar bir pastanenin camına asılırdı, şimdi ise gazetelere yazılıyor. Değişen bu kadar her halde.