Orda bir ata yurdu var uzakta…
Tarih kitaplarımızda altın yaldızlı harflerle yazdığımız büyük medeniyetleri dünya tarihine kazandırdığımız yerde…
İlk Türk devletinin bulunduğu coğrafyada…
Orhun kitabelerinin yazıldığı bölgede…
Adında Türk ifadesi geçen ilk devletin doğduğu topraklarda…
Biz adına Doğu Türkistan diyoruz!
Başkaları Sincan!
Yani kurtarılmış topraklar!
Yani yeni kazanılmış topraklar!
…
Orda bir ata yurdu var uzakta…
Asırlardır işgallerle, soykırımla, savaşla, kanla, ölümle haşır neşir olmuş vaziyette…
Rus ve Çin emperyalizminin – dünyanın gözüne perde çekerek – insanlığı toprağa gömdüğü yerde.
Adı bağımsız, ekonomisi, kültürü, siyaseti bağımlı Batı Türkistan bir nebze olsun nefes alabilse de;
Adı özerk kendisi işkence, zulüm, soykırım ve asimilasyonun cenderesinde Doğu Türkistan, 80 yıldır Çin işkencesi çekmekte…
…
Topraklarından adeta zenginlik fışkıran;
Petrol, doğalgaz, uranyum, altın, kömür, bakır zengini Doğu Türkistan’ın tüm zenginliği Çin tarafından sömürülmekte…
1949 yılında %87 olan Türk (Çinliler Uygur diyor ve dedirtiyor) nüfusu, 2002 yılında %53’e düştü. Bugün ise %50’nin de altında!
Buna karşılık 1949 yılında %7 olan Çin nüfusu (Çoğunluğunu Hanlar oluşturmakta) 2002 yılında %47’ye fırladı. Bugün ise %53’ ün de üstünde!
Doğu Türkistan’da istediğiniz kadar çocuk sahibi olamazsınız. En fazla üç o da çok nadir!
Çocuk sahibi olmanız demek, çocuğunuza sahip çıkabilmeniz manası da taşımaz. 15 – 22 yaş arasındaki Uygur kızları iç bölgelere götürülür! Sözde fabrikalarda çalıştırılmak üzere, gerçekte ise dünya fuhuş pazarına pazarlanmak için!
Uygurca eğitim yapamazlar, Uygurca kitapları yakılır. Camilerin kapısı açıktır ama içeri girmek demek Çin otoritesinin yakın bir zamanda sebepsizce evinizden alınıp meçhule götürülmeniz demektir!
Çin, nükleer denemelerinde de Doğu Türkistan’ı tercih eder. Çünkü orada yaşayanlar insan değildir! 1964 yılından bu tarafa 65’ten fazla nükleer denemenin 210 bin Doğu Türkistanlı’nın ölümüne sebep olması onlar için de dünya için de pek önemli değildir aslında.
Tıpkı 1949 – 1975 yılları arasında çeşitli şekillerde öldürülen 26 milyon Uygur gibi…
…
Orda bir ata yurdu var uzakta…
Yusuf Has Haciblerin, Kaşgarlı Mahmutların, Ahmet Yesevilerin, Şahi Nakşibendilerin, İmam-ı Buharilerin, İbn-i Sinaların, Farabilerin, Tirmizilerin, Birunilerin bizlere emanet ettiği diyarlar;
Şimdi vahşetin en bilinmezini yaşıyor!
Bilinmezi…
Çünkü dünya ile Doğu Türkistan arasında kalın bir perde çekilmiş durumda…
Baren’de, Gulca’da, Hoten’de insanlık onuru için şaha kalkan binlerce yüreği kara toprağa acımasızca sererken terörle mücadele mitine sığınan Çin’in yaptığı, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da küresel kabadayının sığındığı bahanenin aynısıydı. Tıpkı Çeçenistan’da Deli Petro’nun torunlarının yaptığı gibi!
…
Orda bir ata yurdu var uzakta…
Bizim öz vatanımızda…
Ve biz tarih kitaplarımızda şunu öğretiyoruz çocuklarımıza:
“Türk soyunun gerçek ve tek temsilcisi olarak Oğuzlar kalmıştır. Diğer budunlar ve boylar asıllarını unutmuşlar, Moğollarla ve diğer kavim ve ırklarla karışarak yeni bir soy oluşturmuşlardır.”
…
Orda bir ata yurdu var uzakta…
Sesini, çığlığını, ıstırabını, acısını, derdini, kederini duymadığımız hem soydaşımız hem de din kardeşimiz olan 35 milyon insanın yaşadığı bir ülke var…
80 yıldır işgal altında bir Doğu Türkistan var…
Ata yurdunun sessiz çığlığını duyan var mı peki Ana yurtta?
NOT: Köşe yazımıza destek gayesiyle “Sovyet Büyükelçisi M. Suriç’in Doğu Türkistan Hakkında Verdiği İzahname ve Doğu Türkistan Milli Mücadelesi’nin Karakteri Üzerine Bir Değerlendirme” başlıklı makalesini bizimle paylaşan Kastamonu Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ercan Çelebi’ye teşekkür ederim. Yazımızı kaleme alırken ufkumuzu genişlettiler.