Düşünmek en zor işlerden biridir. Hep, çok düşündüğümüzü sanırız ama sürekli yanılgılarımız bunun doğru olmadığını anlatır bize.
“Haftada” diyor bir uzman, “beş dakika düşünün ve ama düşündüklerinizin onda birini yapın devrim yapmış olacaksınız.”
Birisi düşünmüş ve yapmış.
Bana izlenimler kalıyor…
14 Eylül 2014. Pazar sabahı, Esenler Kültür Evi…
Su böreğine bayıldım. Bir dilim yerine iki dilim yedim. Bir başkasının hakkını yemişsem lütfen helal etsin.
Sahnede İstanbul siyasal yaşamının aktörleri vardı. Hepsi de malumunuz Kastamonulu.
Açık ve peşin söyleyeyim; konuşmalar beni doyurmadı. İlla da su böreği.
Gördüm ki biz, çok ama çok yol almak zorundayız.
Eğer biz, İstanbul’daki sayısal gücümüzü doğru matematik işlemlerini kullanarak sonuca taşıyamazsak, sayımız ne olursa olsun yalnızca sıfırız.
Kastamonulu olmanın heyecanını duymayan, bunun için kimi beklentilerinden vaz geçme erdemini gösteremeyen bir yapının, sayısal boyutu ne olursa olsun kalabalıktan öteye gidemeyeceği gerçeğinin altını çizmemiz gerekiyor.
Sevgili hemşerilerim!
Eğer içimizde gerçekten bir Kastamonululuk varsa, önce hoş görmeyi ve ardından “Kastamonu için”i öğrenmemiz; ona yaslanmamız gerekir.
“Ben”lerimizin üzerinde büyütebileceğimiz bir Kastamonu’nun olmadığını anlamak için çok eğitimli ya da çok zengin olmaya gerek yok. Balıklar, suyun içinde büyürler ve su, her zaman balıklardan daha çok, daha öndedir.
Sizi seviyorum.
Sizlerin, “benden gayrısına eyvallah” edişinizi sevmiyorum.
Sizi seviyorum.
Sizin, İstanbul’da Kastamonu’yu kaybedişinizi sevmiyorum.
Sizi seviyorum.
Sizin, sizi siz yapacak olan Kastamonululuk adına vermeniz gereken, ama, bir türlü etkili olamadığınız çaba(sızlığı)nızı sevmiyorum.
Bakın arkadaşlar.
İstanbul’da Kastamonu’dan daha çoğuz, çoksunuz.
Gözümüz, isteseniz de istemeseniz de sizin üzerinizde.
En yetkinlerimizsiniz. Eyvallah.
Ama statü hevesinin öne çıktığı bir süreçte Kastamonu’nun kişilerin gölgesinde kaybolup gideceğini unutmamamız gerekmez mi?
Yıllardır bir araya gelmekten korkan ve bu yüzden bir “güç” olmaktan mahrum kalmış insanlarız.
El verelim artık.
Niyet okumayı öğrenelim.
Geceyi beklemeyelim sarılmak için. Gün ışığında ve utanmadan, güçlüce sarılalım birbirimize.
Bir kez feda edelim kendi egolarımızı, Kastamonu için.
Deniz büyürse balıklar çoğalır ve gürbüzleşir.
Deniz küçülürse balıklar birbirini yer ve sıra bize de gelir.
Ben, o toplantıdan koca bir umutla çıkmak isterdim.
Yetmedi.
Soğudu yüreğim.
Bir “ ben” sarhoşluğu salındı geçti gözlerimin önünden.
Olmadı ağam.
Olmaz.
Yöresel yemek var, yöresel ürün var ama niye bizde yöresel sevda yok…
Beceremedik.
Ama bir hırs, bir inanç, bir sevda var anlayabilene, görebilene, duyabilene…
Sağ ol Hüseyin kardeş, sağ kal.
Belki bir gece yarısı
Uykuları bölünür insanların
Bize yazık olmadan önce…