Bir çıkmaza girdiğimde,
Bunaldığımda,
Üzüldüğümde,
Çaresiz hissettiğimde;
Çocukluğumdan kalma bir sahne gelir hep gözümün önüne…
Belki 5 belki 6 yaşındaydım. Babamın kucağında, bir yatağın başucunda…
Babamın kollarında ben, dudaklarında Yasin-i Şerif, gözlerinde yaş ve karşısında babası…
Beni alnımdan öperken yüzümü ıslatan gözyaşlarının serinliği hala yanaklarımda…
Ve söylediği o sözler:
“Şükrü Baba gitti artık oğlum!”
Şükrü Baba yani dedem…
O çocuk ruhuyla anlayamamıştım;
Babam neden ağlıyordu?
Şükrü Baba nereye gitmişti?
Biz başucunda beklerken, günün ortasında neden uyuyordu?
Ve babam niye bana sarılıyordu?
***
Yıllar geçti aradan…
Kırkıma dayadığım merdivenin ilk basamağına geldiğimde;
Gece yarısı 03.15’ i gösterirken saat;
Telefonum çaldı!
Köyümüzün imamı, dostum, arkadaşım ve ailemizden birisi gibi benimseyip sevdiğimiz Muhsin Hocam’ın titrek ve boğuk sesi:
“Hacı Amca biraz rahatsızlandı, gelebilirsen gel!” dedi.
Telefon elimde miydi hala, yoksa yere mi düşmüştü, hafıza kartı kaydetmedi bunu!
Gırtlağımdan aşağı süzülen ince, kesik, soğuk bir sızı bütün damarlarımı turlayarak kalbimin orta yerini istasyon yaptı!
O an aklıma Şükrü Baba’nın gidişi geldi!
Ve o günden sonra Şükrü Baba’nın yerini Hacı Mehmet aldı…
Ben çocuklarıma sarılmadım…
Günün ortasında, başında onlarca kişi varken uyuyup duran Hacı Mehmet’in sol elini tuttum…
İki elimle avuçladım, sımsıcaktı!
Hani insanlar öldüğünde soğurdu?!
Oysa babamın elleri sımsıcaktı. Ve benim göğsümde zemheriden kalma bir soğuk vardı!
O gün anladım;
Çaresizliğin ne demek olduğunu…
O gün anladım keşke kelimesinin nasıl bir boşluk yarattığını…
***
Çaresizlik…
Hüzün…
Pişmanlık…
Ve “keşke”lerin girdabına sürüklenmiş bir hayat…
Artık Şükrü Baba’nın yerini sen aldın Hacı Mehmet Arslan…
Bu hayatın çaresizliğinde, pişmanlığında, tükenmişliğinde, dostlarımızın düşmanlarımızı arattığı her anımızda…
Ve nefsimizin bize oynadığı her oyunun son sahnesinde…
Hacı Mehmet’in elini son kez hürmetle öptüğüm o an canlanır gözümün önünde…
Senin yaşadığın çaresizliği, sende anlamışlığın hatırası…
Sen hayattayken soramadım;
Bu acı geçiyor mu baba?