İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KADIN SORUNU (MUZ)

KADIN SORUNU (MUZ)

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

30 Kasım 2014 Pazar günü, İstanbul’da bir kongrede idim. Çatalzeytinliler Derneği’nin kongresi. Yeni bir yönetim seçildi ve Hüseyin Karadeniz başkanlığında görev aldılar. Başarılar diliyorum. Özellikle Hüseyin Karadeniz’e kolay gelsin diyorum çünkü koltuklarındaki karpuz sayısı artmış oldu. Bunu salt bir yüreklilik olarak görmüyorum. Aynı zamanda bu yüklenmenin altında öngörüler, projeler, olmazsa olmazlar yatıyordur, diye düşünüyorum. Böyle bakınca işin zorluğu daha da anlaşılır oluyor…

Benim konum, yukarıdaki kongreden yola çıkarak (!)  kadın sorunumuz olacak.

Bugün Türkiye’de bir etnik sorun dayatması var. Açılım maçılım hep o sorun üzerinden yürütülüyor. Ama dikkat edelim; bu etnik sorunun ve açılımın konusu olan etnik nüfus ne yazık ki Türkiye’de asıl açılım bekleyen kadınlarımızın nüfusundan çok çok az. Türkiye nüfusunun yarısıdır kadınlarımız. Kimsenin aklına kadın sorununda bir açılım gelmiyor. Tam da tersine bir “kapatalım (!)” anlayışı var.

Bir toplumda kadın, toplumsal yaşamın içerisinde erkeğiyle eşit düzeyde olamıyorsa o toplumda ne ciddi bir barış, ne ciddi bir insanlaşma, ne de ciddi bir gelişme sağlanabilir.

Kadını, erkeğin dilek kutusu durumuna getirme anlayışının sona ermesinin üzerinden yaklaşık iki yüz yıl geçti ama biz bu anlayışı, erkekliğimizin erkekliğine toz kondurmamak için sürdürmekte kararlı görünüyoruz.

Gelişmiş toplumlarla aramızdaki farkı inceleyen dikkatli gözlerin ilk görecekleri ayrıntı, kadınların toplumsal yaşamın her alanında yer aldığı olacaktır. Evine tıkılmış, toplumsal yaşamın dışında tutulan kadın nüfusun, bugün kanın gövdeyi götürdüğü doğu toplumlarında en üst düzeyde olduklarını bilmeyenimiz yoktur.

Türkiye, 1930’lu yıllarda Avrupa’ya bile örnek olacak biçimde kadına hak ve özgürlük alanı açmışken bugün, kadının oy deposu olarak değerlendirildiği ve süslü sözlerle evlerine tıkıştırıldığı bir noktaya gelmiştir.

Kadının olmadığı yerde her şeyden önce aile olmaz. Siz istediğiniz kadar süslü sözler söyleyin, kadının olmadığı yerde barış olmaz, hoşgörü olmaz. Çünkü kadın, analık şefkatini hiç kimseden esirgemez. Ama bakın, birbirini boğazlayanların neredeyse tümü erkek (!)

Kadının olmadığı yerde estetik olmaz, çeki düzen olmaz, titizlik olmaz, temizlik olmaz, nezaket olmaz. Erkek kahvehanelerini biliriz. Masaya çakılan iskambil kâğıtlı yumruklar, en uzaktaki masadan duyulacak biçimde havalarda uçuşan küfürler, izbe görüntüler, özensiz ve saygı içermeyen söyleşiler…

Kadının olmadığı yerde özveri olmaz. Özveriyi en iyi yaşayan kadınlardır ve bu anlamda onlardan öğreneceğimiz çok şey vardır. Biz erkekler, vermeciliği değil almacılığı iyi biliriz.

Kadının olmadığı yerde insanın değeri de olmaz. İnsana en büyük değeri kadın verir. Çünkü hem kendisi bir insandır hem de insanı doğurandır.

Kadın üzerinde politika üretmenin din adına yapılıyor olması da İslamiyet’i anlamamak ile ilgilidir. Hz. Ayşe’nin deve üzerinde kafile ile yolculuk yaptığını bilmeyenimiz var mıdır?

Erkeklik ve kadına değer vermek, kadının eline para sıkıştırmak ve akşam eve gelince bacaklarını uzatarak yemek beklemekle olmuyor. Kadının en az kendisi kadar değerli ve toplumsal olduğunu kavrayabilmekle başlar gerçek ERKEKLİK!..

Dünyanın yalnızca kendisine sunulmuş bir nimet olmadığını, bu dünyada kadının da en az kendisi kadar yaşama hakkının olduğunu bilmek ve buna göre davranmakla anlam kazanır ERKEKLİK !..

Bilmem, anlatabildim mi ?..

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!