Bakmak ve görmek…
Hayatımızda ihmal ettiğimiz en önemli hususlardan birisi diye düşünüyorum…
Sokakta yürürken, iş yerinde çalışırken, okulda derse girdiğimizde, bir mekanda oturduğumuzda…
Bakıyoruz insanlara…
Kimisi dolmuş bekliyor durakta…
Kimisi hızlı adımlarla yürüyor…
Kimisi ağır adımlarla kaldırımların eskizini çıkarıyor ayağına…
Kimisinin elinde bir sürü poşet alış verişten dönüyor…
Kimisi elleri cebinde birilerini bekliyor…
Kimin ne düşündüğünü, nereye gittiğini, hangi özlemlerle, hangi hasretlerle yüreğini kavurduğunu bilmiyoruz…
Koşturmaca içindeki insanların derdi nedir, nereye yetişmeye çalışıyor, kime, neye bu hızlı adımlar düşünmüyoruz…
Çünkü bakıyoruz sadece!
***
Geçtiğimiz gün, yüreği pırıl pırıl birkaç gencin sohbet-i tarih etkinliği için yapacağımız mini toplantı gitmek üzere çıktım evden…
Önümden sol kolunda bir sepet, önünde yeşil bir önlükle benden 30 santim kadar uzun ve benim iki mislim kiloda bir adam yürüyordu…
Adımları yavaştı ama aheste değil!
Benim normal yürüyüş hızım onun telaşlı yürüyüşünden daha hızlıydı!
Yıllardır tanıdığım, bildiğim, gördüğüm bir insandı bu…
Ya da tanıdığımı sandığım ve yıllar boyunca baktığım ama görmeyi beceremediğim bir simitçiydi!
Hatta defalarca sıcak simidinden almışlığım, yüreğimizdeki dertler koyuluğunda çayla haşır neşir edip midemize bayram yaptırdığımız olmuştu…
Çay ve simit bu kalem emanetçisinin iki ayrılmaz parçası!
Kimisine göre sadece bir atıştırmalık olarak algılansa da kalem emanetçisinin yüreğinde romancıları, senaristleri kıskandıracak büyük bir aşkın ayrılmaz iki parçasıdır çay ve simit… Birisi Sinan ise diğeri İstanbul’a hasret tepelerden birisidir… Çay simitsiz olur da, simit çaysız olmaz nedense! Simit çaya ram olmaya mahkumdur! Çay ise aklına estiğinde çağırır simiti gönül deryasındaki muhabbete…
Simit çaya ram olur da, simitçi hayatın zorluklarına ram olmaz mı?
Sol kolunda sepetiyle telaşlı ama yılların ve hayatın yıpratmasıyla yavaş seyreden simitçiyi on metre kadar geçmiştim… Gözümün ucuyla baktığım Ahmed Siyahi Hazretleri’nin ebedi istirahatgahına verdiğim selamı hemen aşağıda bekleyen Seyyid Sünneti Efendi kabrine de verdikten sonra, yüreğime bir nedamet çöktü!
Belki aylardır süren nedametin ağırlığını kaldırmamıştı ama ayaklarımı geriye çevirmeye yetti!
Selam verip konuşmaya başladım simitçi ağabeyle…
Konuştukça utandım…
Konuştukça ezildim…
Konuştukça küçüldüm…
***
Selim Demirci…
Simitçi Selim…
Yıllardır gördüğüm bu adamın hayat üniversitesinde bir profesör olduğunu anlamam için bu günün gelmesi gerekiyormuş!
Mutat bir şekilde karşılaştığımız insanlara bakmakla yetinmememiz gerektiğini anlamam için sohbet-i tarihin mini toplantısını yapmak lazımmış!
Simitçi Selim’de adamlığı tanımak için Simitçi Selim ile hasbihal etmek lazımmış!
57 yaşında, altmışına merdiven dayamış bir emekli Simitçi Selim…
Dört çocuğu var…
Kızının evliliği, oğlunun üniversitesi ve iş bulma derdi…
Kolay değil…
Emekli maaşın kaç lira diye soramadım!
Tek maaşla altı haneli nüfusa bakmak, normal maaşla bile zorun da zoru iken nasıl denir ki emekli maaşın yetiyor mu diye?
Yetmiyor elbet!
Yetmediği için de simitçilik yapıyor…
Kaç yıldır?
23 yıldır!
Yani emeklilik falan yok aslında! Hayat mücadelesinde sadece çıktığı minder değişmiş! Rakip değişmiş! Ama mücadele daha da çetrefilleşerek devam ediyor…
23 yıldır, yaz demeden kış demeden, hastayım, rapor alayım, bayram geldi tatile çıkayım lüksünü tadamadan emek mücadelesi veriyor Simitçi Selim…
Bir yerlerden yardım falan almıyor musun? Soruma verdiği cevap; ülkemin onbinlerce, yüzbinlerce hatta milyonlarca yüzsüzüne, tembeline, fırsatçısına kapak olacak cinsten:
ALIN TERİM DURURKEN NİYE DİLENEYİM?
Sağlığı yerinde iken, eli – ayağı tutarken devletten bile yardım almayı dilenmek olarak görüyor! Şimdiye kadar ne bir kamu kurum ve kuruluşuna ne de sivil toplum örgütüne yardım için müracaat etmediğini söylerken gözlerinde ışıldayan gurur, haklı bir gururdu…
Simitçi Selim’den aldığım hayat dersi için Mevla’ya hamdolsun…
Alın terinin güzelliğini, yüzündeki yorgun ve bitkinlik, bedenindeki yorgunluk ve saçlarındaki dökülme ve dağınıklık zerre kadar etkileyemiyor…
Simitçi Selim artık bir başka güzel geliyor bana…
Ve çalıştığım mekanın önünden geçen, Kambur Köprü’de rastladığım simitçiye bakmıyorum artık…
Simitçi Selim’i gördüm çünkü!
***
Hayırlı işler ve bol kazançlar Simitçi Selim…