Türk insanının mizacı malum; zor sever, çok sever, sevmezse hiç sevmez, bir de sevmiş de itibar görmemişse kolay kolay yine dönüp gidemez, kendini kahreder ve en sonunda ya batar diplere, ya da battığı yerden en yükseklere çıkıverir…
Hadis-i Şerif’te buyruluyor ki;
“İfrat ve tefritten uzak durun.” [Buhari]
“İlim amelden efdaldir. Amelin efdali de, orta yolda olmaktır. Allahu teâlânın dini ifrat ve tefrit arasındadır. İkisinin ortası sıratı müstakim, yani doğru yoldur.” [Beyhekî]
Başımıza gelen o kadar felaket de bundan değil mi? Beceremiyoruz orta halde olmayı, ortalama bir hayatı yaşamayı, tutturamıyoruz sevgide mesafeyi, ilgide gerektiği yerde var olmayı, sevgide bazen sessiz de yaşayabilmeyi…
Allahu teâlâ buyuruyor ki;
“Kimi çok seversen alırım onu senden…”
Çok sevmenin bağımlılığa doğru giden kısmında fedakarlık olgusunu abarttığımız için sınırı aşınca ipler kopuyor; arkasından veryansın…
“Ben onun ya da onlar için nelere katlanmadım ki!”
“E katlanmasaydın!” diyesi geliyor insanın…
(bunu en çok da kendime söylüyorum bu aralar)
“Olmuyor” diyesi de…
Çünkü o hayatın içinde o rol içinde bir modelseniz o an ne yapmanız bekleniyorsa onu yapıyorsunuz… En iyisini yapmaya da özen gösteriyorsunuz. İstiyorsunuz ki, bu gemi doğru düzgün yürüsün nereye gidecekse, nerede duracaksa da doğru dursun işte…
Ama olmaz bazen…
Ayarını fazla kaçırmışızdır işte fedakarlığın, sevginin, çabanın, özenin…
Nasibi kadardır her işte vuslatın…
Sen elinden geleni yap ama olmazsa olmaz bazen…
Olmaz işte…
Yılma, kendini de başkalarını da insan evladı
Yıkma!!!
Yürüdüğün yoldan vazgeç demiyoruz ki sana… Yürü, gerekirse koş, gerekirse daha hızlı ama olmuyorsa da isyana varacak kadar zorlama kendini…
Nasip ve kader var, kısmet var, taksimi var her işin…
Ne biz dağları delebiliriz ne de gökyüzü bize ait…
Yapabileceğimiz çabanın ve emeğin peşinde nefesimiz yettiğince koşmak; ciğerlerimizi bir daha nefes alamamacasına çatlatmak değil…
İnsansak, bir sınırın var insan evladı…
Haddini bil biraz olur mu?