İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YUNANİSTAN İÇİN ÇIKMAK MIDIR KOLAY OLAN KALMAK MI?

YUNANİSTAN İÇİN ÇIKMAK MIDIR KOLAY OLAN KALMAK MI?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Aylardır ateşi sönmeyen hatta günler ilerledikçe daha da alevlenen gündem konusu Yunanistan ve Yunanistan Başbakanı Çipras’ın yaptığı son açıklamalar. Yunanistan Başkanı Çipras, Euro Bölgesi başkanları ve de özellikle Merkel ile deyim yerindeyse tek başına baş edemeyeceğini anladı ve “Bu konuyu kendi vatandaşlarıma sunacağım ve onların kararları doğrultusunda hareket edeceğim” dedi. Gözler referanduma çevrildi ve herkes Yunanistan halkı kemer sıkma politikasına devam için ‘evet’ mi ‘hayır’ mı diyecek diye beklemeye koyuldu.

Aslına bakacak olursanız Çipras’ın böyle bir hamle yapacağını hiç tahmin etmemekle birlikte, yapılan bu hamlenin sonucu olarak hiç düşünmeden bu referandum sonucunda ezici bir çoğunlukla hayır çıkacağını kuvvetle tahmin ediyordum. Çünkü Yunanistan ve Yunan halkı eskiden olduğu gibi ailenin şımarık çocuğu gibi davranmaya devam etmek isteyecekti. Çünkü onlar Avrupa’nın göz bebeği ve Euro Bölgesi’ne ismini bahşetmiş bir ülke ve Batı Medeniyeti’nin öncüsü idi. Bu durumda ailesi tarafından öncelikle korkutulabilir ama sonunda mutlaka affedilir ve belki de bütün borçlarını olmasa da yarısını sildirebilir ve hatta sildirmeliydi de.

Tembel evlada hibe devri bitti

Fakat bu defa beklenen olmadı. Çünkü AB ülkeleri de AB ülkelerinin vatandaşları da kendi ödedikleri vergilerin ve yaptıkları tasarrufların tembel evlatlarına hibe edilmesine göz yummak istemedi. İşte asıl restleşmeler orada başladı. Çünkü Çipras, kemer sıkma politikasına devam etmenin halkı çok yoracağını, her zaman rahat bir yaşama alışkın olan halkın buna artık daha fazla katlanamayacağını ve bunun da aslında kesin bir çözüm olmadığını düşünüyordu. Bu sebeple Çipras, yukarıda da bahsettiğim üzere bu konunun çözümü için sonucunun ne olacağını baştan bildiği referandum ile halkına başvurdu ve dedi ki “Kemer sıkma politikasına devam etmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?”

Hem Çipras’ın hem de bizim tahminlerimiz yanılmadı. Yunanistan halkı, ben bu yazıyı yazarken henüz kesin olmayan sonuçlara göre, ezici çoğunlukla (yüzde 61 ile) kemer sıkma politikasının devamına “Hayır” dedi. İşte bütün spekülasyonlar bundan sonra daha da büyüdü. Bir kısım yazar ve akademisyenler ve devlet adamları bunu onursuzluk olarak değerlendirirken, diğer kısım ise “demokrasi kazandı” diye sevince boğuldu. Türkiye’deki üstatlardan bazıları, Yunan Halkının “Hayır” demesinin tüm dünyada yeni bir “Ahlak” anlayışını başlattığını yazdılar ve devam ettiler: “Borcunu ödememek veya ödememeye yönelmek onurlu bir davranış mıydı? Eğer algı böyle ise, Yunan halkı “evet” demiş olsaydı ve borcunu ödemeye yönelseydi bu onursuzluk mu olacaktı?” gibi yazılar yazarken; Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos ise “Yunanlılar tehdide boyun eğmez, demokrasi kazandı” diyerek önemli bir açıklama yaptı. Hangisi doğruydu? Ya da hangisi yanlıştı? Ya da Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Herkes mi haklı” idi.

Yeni hükümet kurulana kadar piyasalarda yaprak kımıldamaz

Bunun cevaplarına gelmeden sorduğunuzu görür gibiyim. Türkiye’de bizleri ve piyasaları yakından ilgilendiren çok ama çok önemli ekonomik ve siyasi gelişmeler varken neden uzun uzun Yunanistan’ı ve olabilecekleri yazıyoruz? Şahsım adına şunu söyleyebilirim: Zaten Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerden kaynaklı olumsuzlukları tahmin edebiliyorduk. 7 Haziran günü seçim sonuçları açıklandıktan hemen sonra en azından şahsım adına ben, parti başkanlarının sıcağı sıcağına yaptığı açıklamalardan da yola çıkarak, koalisyon kurulabileceğine inanmamıştım. Olası bir koalisyon kurulabilse dahi bu birlikteliğinde çok uzun vadeli olamayacağını da parti başkanları beni şaşırtmaz ise şimdiden ifade edebilirim. Bu sebeple bugün Türkiye’de yaşananlar benim için çok da şaşırtıcı değil. Bu doğrultuda yeni bir hükümet kurulana ve kurulacak yeni hükümete güven oluşana kadar tabir yerindeyse “Piyasa da yaprak kıpırdamayacağını” üzülerek de olsa düşünüyorum.

Diğer tarafta ise yine herkesin gündem konusu olan Suriye sorunu ise hep burnumuzun dibinde. Sanki nereye baksak onu görüyoruz. Bu doğrultuda bu soruna da ülkemize sığınmacı olarak giren 3 milyon Suriyeli mülteciye de alıştık. Suriye’nin tutumu ve bu tutum karşısında Suriye’ye açılması muhtemel ama asla istemediğimiz savaş senaryoları da sürekli gündem konularımız arasında. Bu zincirin de etkisi ile birlikte bizler bile kendi ülkemizde endişe ile beklerken, yurtdışından her sene turistik amaçlı gelen turistlerin de ülkemizi bu sene tercih seçeneklerinin en sonunda değerlendireceklerini de tahmin ediyoruz. Yine, elindeki mevduatını Londra ve Paris de kullanmaktan bir nebze olsun vazgeçen Arap yatırımcıların son yıllarda yatırımlarını değerlendirdikleri ülke olarak tercih ettikleri Türkiye’de de (oluşan belirsizlik ve olası kaos senaryolarına dayanarak) yatırım yapmayı en azından belli bir süre rölantiye alabileceklerini  de tahmin edebiliyorduk.

Ama itiraf etmeliyim ki; Batı Medeniyeti’nin torunları olan, yazının başında da değindiğim üzere Euro Bölgesi’ne ismi verilmiş olan ve Avrupa’nın medeniyetini borçlu olduğunu düşündüğü şımarık çocuğunun bitmek bilmez istekleri karşında bu kadar dik durabileceğini ve bu dik duruş karşısında ise Çipras’ın halkını referanduma çağırabileceğini tahmin edemiyorduk. Bunu tahmin edemediğimiz gibi referandum sonucunda çıkan hayırın sonuçlarının da hem Yunanistan için hem de Euro Bölgesi için neler doğurabileceğini kesin bir şekilde kestiremiyoruz. Ama senaryo oluşturmak gerekirse:

Senaryolar Yunanistan’ın zorlanacağını gösteriyor

İlk senaryoya göre Yunanistan’ın “Hayır” sonuçlarının arkasında durarak Euro para biriminden çıkması ve eski para birimi olan Drahmi’yi “Milli Para Birimi” olarak yeniden kabul etmesi  ilk olarak birçok sıkıntıyı doğuracak olsa da Yunan hükümetinin doğru adımlar ve reformlar yaparak, para birimini değerli ve kullanımı yoğun bir para birimi haline getirebilme olasılığının olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu çok zor ve meşakkatli bir süreç olacak. Euro para birimine alışan halkı tekrar Euro’dan koparmaya çalışmak kolay olmayacak. Bu enflasyon artışına ve devalüasyona neden olabilecek. Bu durum, zaten tarihi ve doğal güzellikleri ile turizmde belli bir potansiyeli olan Yunanistan’ın tercih edilirliğini daha da artıracak. Çünkü artık Yunanistan’da fiyatlar hatırı sayılır oranda ucuzlayacak.

İkinci senaryoya göre ise Çipras halkının “Hayır” cevabının arkasında durmaz ve kemer sıkma politikasına AB ülkelerinin dik duruşunun sürmesi karşısında devam kararı alırsa Yunan halkını ‘Ekonomik Bir Buhran’ın bekleyeceği düşünülebilir. Kemer sıkma politikasının şu veya bu şekliyle devam etmesi durumunda Yunan halkı yıllardır sürdürdüğü veya sürdürdüğünü ifade ettiği, zor yaşam koşullarına bir yenisini daha ekleyecek. Kemer sıkmayı layıkıyla gerçekleştirebilirse sonucunda ne olabileceğini ise ekonomik buhran dışında kestirmek zor.

Doğruyu ifade etmek gerekirse her iki cevap da Yunanistan açısından kendilerini zor günlerin beklediğinin habercisi. Bu durumda Yunan halkı parti yapmayı bırakıp acil olarak silkelenmeli, bunu boyun eğme olarak görmemeli ve tasarrufa dayalı (AB ülkeleri tarafından da kabul edilebilecek) yeni kemer sıkma politikası geliştirmeli. Avrupa Birliği Bankası da bu durumda Yunanistan’dan elini çekmemeli ve gerekli likidite desteğini kendilerine sağlamalı. Bu durum hem Yunanistan hem  AB ülkeleri  hem de Türkiye tarafından en iyi yolmuş gibi görünüyor. Çünkü Euro’da yaşananlar ve Euro’nun geleceği hepimizi doğrudan ilgilendiriyor. Eminim ki; Euro’da yaşanacak olası muhtemel olumsuzluklardan Türkiye olarak bizlerde nasibimize düşeni alacağız. Şimdi kulaklarımız Çipras’dan gelecek son açıklamalar da ve Çipras’ın açıklamaları karşında Euro Bölgesi ülkelerinin tutumlarında diyerek yazımı Joseph Joubert’in sözü ile noktalamak istiyorum: “İnsanın kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, başkalarının felaketini paylaşabilmesi daha büyük hünerdir”

TAVSİYE:

Geçen hafta çok sevdiğim Kastamonulu hemşehrilerimle iftar yemeği için bir aradaydık. Sohbet o kadar güzeldi ki. Bu sohbet arasında bir kitaptan bahsedildi. Kitabın ismi “Leylim Leylim Ahmet Arif’ten Leyla Erbil’e Mektuplar.” Hemşehrim kitaptan bahsederken gözleri ışıldıyordu. Hatta kitabı ne kadar çok sevdiğini şu cümlelerle açıkladı: “Leylim Leylim kitabını en sevdiğim tatlıya benzetiyorum. En sevdiğim tatlıyı yerken azar azar yerim ki çabuk bitmesin, sonuna kadar tadını alabileyim isterim. İşte bu kitap da benim için o tatlı gibi. Azar azar okuyorum ki hemen bitmesin. Bu kitabın her satırının keyfine varayım istiyorum.”

Hemşehrimin bu cümlelerde ne kadar haklı olduğunu kitabı okumaya başlayınca anladım. Bu kitabın en çok sevdiğim yönü satırlarında bir sevgiliden zamanla arkadaşlığa dönüşen bir dostluğu görüyor olmamız. Öncelikle beni bu güzel kitapla tanıştıran hemşehrime selam ediyor ve bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

 

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!