Bu ülkenin yazgısı ne yazık ki nesiller öğütmekle gelip geçmiştir. Şöyle bir yakın geçmişe gidip günümüze gelelim.
*1876’daki Kanun-i Esasi’nin hemen ardından 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşı.
*1911 Trablusgarp
*1912-13 Balkan savaşları
*1914-1918 arası Birinci Dünya Savaşı
*1919-1922 Kurtuluş Savaşı
*1939-1945 İkinci Dünya Savaşı
*1960’lı yıllarda Kıbrıs gerginliği
*1970’ler de Kıbrıs Barış harekatları ve iç kavga
*1980’den hemen sonra Ermeni ASALA saldırıları ve onlarca diplomat kaybı.
*Aynı yıllarda başlayan ve sonu gelmeyen PKK sorunu
*Ve bugün ya bir iç savaş ya da Suriye savaşı tehdidi…
Birlikte düşünelim. Kaç nesil savaşsız bir dönem yaşamış söyler misiniz? Neredeyse her insanımız bir savaş dönemi yaşamış ve ölümü ensesinde hissederek yaşamış. Savaş yorgunu bir ülke ve toplum olup çıkıvermişiz. Peki, bu toplumun huzur hakkı yok mu? Rahat bir soluk alma hakkı yok mu? Barışı yaşaması çok mu abartı?
Ya kanıksadık ya da farkında değiliz ama ayrıntılı düşününce insanın ciğerleri üşüyor, düşleri titriyor, gözleri kocamanlaşıyor.
İnsan, en temel ve doğal olan yaşama hakkını kullandığında kendisini şanslı hissetmek zorunda kalıyor. Neredeyse tesadüfen yaşıyor olduğu düşüncesine kapılıyor.
Birilerinin keyfi için yanan canların, sönen ocakların bir çetelesi tutulacak olursa karşımıza inanılmaz bir vahşet tablosu çıkıyor ama gerçekten farkında değiliz.
Artık, birilerinin keyfi için zamansız ölümlere karşı haykırma zamanı değil mi?
Bu ülkenin masum, güler yüzlü insanına yakışmıyor mu huzur yaşamak?
Bu hoyratça can kıyımı ve kırımı ne için?
Bu coğrafya hepimize yeter, eğer adaletli bölüşmeyi becerebilirsek. Bölüşmeyi bilmeyen ve doymayanların yüzünden doğacak çocuklarımızın, torunlarımızın daha doğmadan ahını tutmaya hazırlanmak neyin nesi?
Hangi göz bu kadar kör, hangi vicdan bu kadar sağır kalabilir?
Ben korkuyorum dostlar.
Kendim için değil.
Daha yaşamaya başlayamamış ama yaşaması gerekenler için korkuyorum.
İşin daha da kötüsü dostlar, bizi bize kırdıracaklar diye korkuyorum.
Bizim cesetlerimiz üzerinde sofralar kuracaklar ve kahkaha atacaklar diye korkuyorum.
İnsan sıfırlayan bu makine bozulmalı dostlar.
Elektriği kesilmeli, kumanda kolu kırılmalı.
Maskeler düşürülmeli ve oyun bozulmalı dostlar.
Biz bozmalıyız. Suçsuz günahsız, sadece yaşama hakkını kullanmaktan başka bir şey istemeyen bizler bozmalıyız. “İnin sırtımızdan, çekin ellerinizi gırtlaklarımızdan” diye bağırmalıyız. “İnsanca yaşama hakkımızı sizin üç beş kuruşluk aç gözlülüğünüze kurban etmeyeceğiz” diye bağırmalıyız yüzlerine karşı.
Yoksa arkamızdan gülecekler ve “ölen ölür, kalan keyif bizimdir” diyecekler.
Sizi bilemem ama ben, tesadüfen yaşamaktan mutlu olan bir mazoşist olmak istemiyorum.
YETER ARTIK !..