Her oturmada anlata anlata bitiremediğim bir memleketim var benim. Kimi kez “Kastamonu” dinlemekten “gına gelip (!)” masayı terk eden dostlarım olmuştur. Kimi zaman da “ Amma da atıyorsun !” diyenler olmuştur. Arada bazıları ise “ Haydi, gidiyoruz!” diye posta koymuş ve kalkmış gitmişizdir. Sonra, onlar anlatmaya başlamıştır denizi, ormanı… Ama eksikleri de. Hem de acımadan…
Tüm bunlardan öğrendiklerimiz özeti şöyle: Müthiş bir doğa ama insana yönelik çaba neredeyse sıfır…
Buna inanın: Gelecek on yıllarda yalnızca Türkiye için değil, insani yaşam standartları konusunda kaygı duyan – özellikle batı- toplumları için Karadeniz’in tüm kıyıları yaşanılası en yüksek değerlere sahip alanlar olacaktır. Bunun sinyalleri de vardır. Yani, bunları ben söylemiyorum. Bunları, bilim insanları söylüyor.
Bu, aslında şu demek:
Yarın, Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkeler çekim merkezi olacaktır. Özellikle dış turizmden büyük pay alacak olan ülkeler, hazırlıklarına erken başlamış ülkeler olacaktır.
Bulgaristan, Romanya, Rusya, Gürcistan, Türkiye…
Gürcistan, şimdiden epeyce yol almış durumda. Romanya hazırlıklarını hızlandırmış durumda. Rusya ve Bulgaristan’dan ise net sesler gelmeye başladı başlayacak.
Ama Türkiye…
Karadeniz’de en uzun kıyısı olan Kastamonu…
Yakın gelecekteki bu yarışma adına ne yapıyor, ne yapacak, ne yapmalı?
Hemen söyleyeyim. Kapitalizmin kar amacıyla koşar adım başvurduğu oto yollar yüzünden rezil edilen Doğu Karadeniz, şimdiden kaybetti. Güzelim kıyıları beton ambarına döndürenler ve onlara izin verenler gelecekteki kayıpların unutulmayacak sorumlularıdırlar. Kıyıdaki her yerleşime iki mendirekle (sözde) liman kondurmayı bilenler, nedense deniz ulaşımı gibi nefis bir insani estetiği (ayrıca oldukça ekonomik bir ulaşımı)düşünmüyorlar. Hatta denizi, ormanı kara yolu adına yağmalayan ve yağmalatanlar ödüllendirilmeye çalışılıyor…
Bizim, yatırım yapma yeteneği olan insanlarımız, ne yazık ki turizm konusunda atılgan değiller. Bunun da iki temel nedeni var sanıyorum. İlki: yerel yöneticilerin özendirici, heyecanlandırıcı çabalarının olmayışı; kısa ve uzun erimli turizm planlaması yapmamaları ya da yapamamaları; geleceği okuyamamaları ve paydaş arayışına girmemeleri.
Bir diğer neden ise, turizmin içerdiği hoşgörüye sahip olunamaması ve “tutuculuktan” arınılamamasıdır. Çağdaş bir turizm sunumu yapabilmek için her şeyden önce hoşgörüyü ilke edinmek ve davranışa dönüştürmek gerekmektedir.
Deniz girilmek, yüzülmek, güneşlenmek için insana sunulmuş doğa harikasıdır. Buna sınırlama getirirseniz ya da kimi yerel oy potansiyeli olan grupların gözüne girebilmek kaygısıyla yaklaşırsanız, geleceği yitiriverirsiniz ve gelecek kuşaklara hesap vermekte zorlanırsınız.
Mevlana kadar hoşgörülü, Yunus kadar derin, Mustafa Kemal kadar akılcı yaklaşamadığınız sürece denizi de, ormanı da; gün batımındaki güneşin kızıllığını da çürütür, kokutursunuz.
Yerel yöneticiler, avuçlarına bedelsiz sunulmuş bir gelir kapısına, küçük ve basit hesaplar adına sırt çeviremezler, çevirmemelidirler.
Hep aklımda olan ama anlatmakta zorlandığım bir düşüncemi paylaşmak istiyorum.
Acilen “ Kastamonu Kıyı Belediyeler (ya da ilçeler) Birliği” kurulmalıdır.
Buna hangi belediye başkanı öncülük ederse adı tarihe kazınacaktır.
Yeter ki, basit oy hesaplarına takılıp kalmasın.
Görülecektir ki, onları yalnız bırakmayacak, adı duyulmamış ne çok gönüldaşları çıkacaktır…