Yarını olmayan günübirlik zaferlerin sihirli atmosferine sığınanlar, aslında gizli bir mağlubiyetin ağına düşmüş acınası insanlardır. Böylesine sığ düşünceler insanı kuşattığında rüyaları kırağı vurur, bahar yaşanmadan hazan yaşanır.
At üzerinde dörtnala yola çıkan günlük kahramanlar, yaşadıkları gevşeme ile gittikleri yerleri, boynu bükük yalın ayak terk etmek zorunda kalmışlardır.
“Ne oldum deme ne olacağım de” sözü kim bilir hangi acı deneyimlerden arta kalan bir hayat dersi olarak bugünlere kadar gelip ulaşmıştır.
Kişisel başarı hikâyelerini okumak zevkli ve kolay, bu başarıları gerçekleştirmek zordur.
Tarih denen tecrübe okyanusu, zafer sarhoşluğuna kapılanların imdadına kimsenin yetişemediğini, kazandıkları zirveleri en kısa sürede terk ettiklerini bize anlatmaya çalışır.
Kısa yoldan köşeyi dönmeyi düşünmenin, sarmaşıklar gibi yaslanacak hep bir yerler aramanın, kısa günün kârı deyip perakende hesaplar peşinde koşmanın, başkalarının zaferleriyle teselli olmanın bize baştan kaybettireceğini bilmeliyiz.
Baştan adım atmadan, emek verip gayret göstermeden, yola çıkıp hareket etmeden, başını iki elinin arasına alıp alternatifli düşünmeyi denemeliyiz.
“Benden adam olmaz” düşüncesiyle kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüğü yapmış, sevdiklerimizi üzmüş, birilerini de nara atıp, davul zurna oynamaya teşvik etmişiz demektir.
Ümitsizlik, karamsarlık anaforuna saplanmışsak meçhul bir çıkmaz sokağa girmişiz demektir.
Geleceğin mutlu günleri için bütün vehim zincirlerini kırmak, ayağımıza, kolumuza, beynimize geçirdiğimiz prangaları çıkarıp kendimize gelmekten başka çıkar yolumuz yok.