Adı: Yusuf, Suriyeli bir çocuk…
Onu ilk gördüğümde elindeki çay tepsisi dahil en çokta incecik montu ve masmavi gözleri dikkatimi çekmişti. 11-12 yaşlarındaki bu çocuğun okulda olması gerekirken, çay ocağında çalışma sebebi neydi acaba? Fakir bir ailenin çocuğuydu besbelli.
Sırf neden çalıştığını merak ettiğim için soda içme bahanesiyle yanıma gelmesini sağladım. Adını, yaşını ve en önemlisi Türk değil Suriyeli bir çocuk olduğunu öğrendim.
Şaşırmadım desem yalan olur. Sarışın, mavi gözlü Suriyeli hiç görmemiştim. Ayrıca çok iyi Türkçe konuşması beni mutlu etti. Kesinlikle çok zeki bir çocuk Yusuf, konuşmalarından bunu hemen fark edebiliyorsunuz.
Ailesi bir buçuk yıl önce Türkiye’ye mülteci olarak gelmiş. Sonrada tesadüf eseri hiç plansız Bursa’ya yerleşmişler. Yusuf ailenin altı evladından üçüncüsü. Babası savaştan önce Suriye’de bir cam fabrikasında çalışıyormuş. Bu arada güzel bir haber; annesi ve babası sağ. Yusuf’a bu soruyu çekinerek sordum, alacağım cevaptan korkarak. Şükür ki korktuğum cevabı almadım.
Yusuf’la sohbet ederken Suriye’deki savaş hakkında soru sormadım. Ne gerek vardı, o kötü anıları tekrar canlandırmaya. Mavi gözlerine baktığınızda savaşın dehşetini ve izlerini yeterince görebiliyorsunuz zaten.
O gün Yusuf bana ; ”Türkler bizi burada istemiyor, hor görüyor, itip kakıyor. Biz savaştan Esed’in askerlerinden kaçtık. Savaş bitecek biz dönecek Suriye”
Sustum; söylenecek birçok şeyi Yusuf bir kaç sözcükle söylemişti aslında.
Bir çocuğun yüreğine nefret tohumlarının nasıl ekilebileceğini Yusuf’un bu sözlerinden sonra çok iyi anladım.
-Yusuf iznin olursa bu duygularını insanlara ileteyim. dedim.
-Nasıl? dedi.
-Yazacağım Yusuf. İnsanlara anlatmak için yazmak gerek. Belki seni sizleri daha iyi anlarlar.
-Yaz abla!
-Yusuf resmini çekebilir miyim? İnsanlar seni tanısın.
-Yok, abla bizi kaçarken sınırda çok çektiler çekme!
-Peki…
Yusuf beni bir kez daha şaşırtmıştı. Verdiği tepkide haklıydı. Savaşın zavallı mağdurlarının fotoğrafı savaş ve ölüm kadar yaralamış, en önemlisi onurunu zedelemişti. Yusuf ile sohbetimi soda içimi kadar bir sürede bitirmiştim. Üstelik ben bu sohbetin buralara kadar varacağını tahmin bile edemezdim.
Anladığınız gibi Yusuf’u diğer Suriyeli çocuklardan farklı kılan mavi gözleri değildi. Yusuf Suriyeli çocuklar adına bir resimdi. Biz Türkler vatanımıza sığınan savaş mağduru insanları içlerinden bir kaç çürük çıktı diye hor görmemeli, onlara karşı biraz daha sağduyulu olmalıyız.
Biz Türkler savaşı, acıyı en iyi bilen milletler arasında ilk sıradayız.
Tarihe nice kahramanlıkların imzasını atan biz Çılgın Türkler! Suriyeli kardeşlerimizde elimizde geldiğince yardımcı olmalıyız.
Ben Yusuf’un mavi gözlerinde savaşı, korkuyu en önemlisi büyüklere olan kızgınlığı gördüm.
Yusuf fotoğraftan nefret ediyor. Fotoğraf makinasını silahla eş değer görüyor.
Belki de bu hep böyle olacak. Yusuf son olarak şunları söylüyor;
Sözlerle resim çekilebiliyor abla…