Bu masalı rahmetli dedem anlatmıştı.
Bir varmış bir yokmuş. Bir tarafından yollar geçen, üç tarafında deniz olan, toprakları bereketli mi bereketli; insanları, farklı ailelerden olmalarına karşın barışık yaşayan, kendi karınlarını doyurabilen insanların yaşadığı bir köy varmış.
Başka köylerin önde gelenleri hem imrenirlermiş o köye hem de içten içe kin beslerlermiş. Hepsinin aklında “ ah şu köyü bir ele geçirsem !” düşüncesi dolanır, dururmuş.
Öteki köylerin önde gelenleri gelmişler bir araya. “Ne edelim de şu köyü şu köylünün elinden alalım” diye dertleşmeye başlamışlar. Epeyce bir akıl tokuşturmadan sonra biri demiş ki: “ Biz, bunları birbirine düşürelim. Onlar birbirine düşünce kuzu kuzu kucağımıza düşerler. Biz de, her birimiz onlardan bir bölümüne destek veririz. Avuçlarına üç beş kuruş sıkıştırırız, pohpohlarız. Sonra da yavaş yavaş, azar azar koparırız topraklarını. Üçer beşer kovalarız köyden onları. Borçlandırırız. Borçlarına karşılık varlarını yoklarını ipotek eder, ümüklerini sıkarız. Arkasından gelsin yollar, sular, ormanlar…”
“Fena fikir değil !” demiş öteki köylerin önde gelenleri. “Ama” demiş biri; “ Nasıl yapacağız ki bunu? Bunlar yıllardan beri yan yana, iç içeler, omuz omuzalar. Kardeş gibi yaşıyorlar. Nasıl düşman edeceğiz ki birbirlerine ?”
Bir başkası ; “ Hem, bu işin içerisinde bizim olduğumuzu anlarlarsa asla oyuna gelmezler. Daha da kenetlenirler.” demiş,
“Merak etmeyin” demiş müthiş düşüncenin sahibi “ onun da kolayı var!” “Nasıl ?” diye zıplamış ötekiler.
“Şimdi” demiş, “bunu tabi ki biz yapmayacağız. Onların içinden birini bulacağız. Bu bulacağımız kişi nasıl olacak biliyor musunuz?”
“Nasıl olacak ?” diye sormuşlar.
Uzaklara doğru bir göz süzmüş düşüncenin sahibi. Bir iki derin soluk almış. Ağır ağır ama kararlı bir ses tonuyla sürdürmüş konuşmasını: “ Her şeyden önce, köylünün pek itibar etmediği, kenarda köşede kalmış ezik birisi olacak. Parasız pulsuz, eğitimsiz, görgüsüz, kaba saba ve açgözlü olacak. Doymak bilmez bir hırsı olacak. Gözü kara olacak. Üç kuruşa babasını bile satabilecek. Ağzı azıcık laf yapsın yeter.
Sonra onunla pazarlığa oturacağız. Ona bolca gaz, bolca da para vereceğiz. Altına atlar yatlar alacak. Ondaki bu değişimi gören ötekiler arkasına takılacak. Bolca küfür edecek. İnsanları birbirine gammazlayacak. Kışkırtacak. Ucuz adamlarına köylüleri dövdürtecek, sindirecek. Haraç almaya başlayacak. Haraç almaya başlayınca bizden para istemeyecek. Biz de verdiği sözleri durmadan anımsatacağız. Bizden habersiz kımıldayamayacak hale getireceğiz. Tehdit edeceğiz, korkutacağız. O da bu arada köylünün anasını ağlatacak ama bundan bize ne, değil mi ?”
Sırıtarak başlarını sallamışlar dinleyen öteki önde gelenler. “Makul” demişler.
“O zaman” demiş akıl babası “haydi şimdi iş başına. Onu bulmaya gidiyoruz.
Bilin bakalım, bulmuşlar mıdır, bulamamışlar mıdır?
Dedem de bana bu kadarını anlatmış ve soruyu sorup gidivermişti…