Bugünkü yazıma meşhur bir Türk atasözü ile başlamak istiyorum…
“Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı asla unutmaz…”
Dünyanın korku içinde yaşadığı koronavirüs (Covid-19) gerçeği bugünlerde bu ünlü Türk atasözünü tüm insanlığa hatırlatıyor sanki.
İnsanlık, daha önceki yıllarda ve asırlarda çok defa salgın hastalık yaşadı ve mücadele etti.
Ne var ki hiçbir zaman Çin’in Vuhan şehrinden dünyaya yayılan Covid-19 virüsü kadar zorlanmadı ve korkmadı.
Kelimenin tam anlamıyla tüm dünya ülkeleri alarm durumunda.
Ülke liderleri, başta kendilerini koruyabilmek daha fazla kayıp vermemek için evden çıkılmaması yönünde uyarılar yapıyor hatta bazı şehirler ve ülkeler sokağa çıkma yasağı uygular hale geldi.
Covid-19 ile ilgili bu benim üçüncü yazım ve bu yazımda da yineliyorum…
Kesinlikle koronavirüs doğal bir virüs değil, yapay bir virüs…
Bu kesin!
Neden mi?
Dünyada insan sağlığı ile ilgili ilaç geliştirebilen ülke ve firma sayısı çok fazla değil.
Amerika, Fransa, Almanya, Norveç, Japonya ve İngiltere gibi belli başlı ülkeler 1800’lü yıllarda araştırma ve geliştirme çalışmalarına başlıyor ve zamanla hız veriyorlar.
Fransa’nın ünlü Louis Pasteur Vakfı ve enstitüsü gibi değişik ülkelerde ilaç ve deney yapan şirketler var.
Bundan yıllar önce Çin; Fransa, Almanya, İngiltere ve Amerika gibi gelişmiş ülkelere “Gelin ilaç konusunda birlikte çalışalım” çağrısında bulundu.
Bu çağrı üzerine başta Fransa ve Almanya, Çin’in 18 milyon nüfuslu Vuhan şehrine deneyler ve ilaç geliştirmek için ortak laboratuvarlar kurdular. Bu çağrıya Fransız Pasteur Enstitüsü de cevap vererek Vuhan kentinde Çin ile ortak deney laboratuvarları kurdu. Burada dünyanın daha önce bildiği SARS ve MERS gibi virüslerle ilgili ortak deneyler yapılmaya başlandı. Olumlu neticeler de alındı.
Çin’in en çok ticaretinin döndüğü şehirlerden olan Vuhan’da, bu uluslararası laboratuvarlar geliştirdikleri aşı ve ilaçlar için bölgedeki insanlar üzerinde deneyler yapmaya başladılar…
Koranovirüs ise her ne kadar yeni bir virüs gibi algılansa da 40 küsur yıldır var olan ve sürekli mutasyona uğrayan ya da uğratılan (!) bir virüs olarak sürekli denemelere tabi tutuldu.
Covid-1, Covid-2 devamında değişik yıllarda Covid 18 ve en son geçtiğimiz yıl içinde tüm dünyanın korkulu rüyası haline gelen Covid-19 adı da bu denemeler sonunda ortaya çıkıyordu.
Ben dahil çok kişi sandı ki, 2019 Aralık’ta ortaya çıktığı için bu virüse Covid-19 adı verildiği yönündeydi…
Halbuki Covid-19’dan önce geriye dönük 40 küsur yılda 18 ayrı deneme ve çalışma yapılmıştı.
Demem o ki bu virüs yeni bir virüs değildi ve geriye dönük 18 ayrı deneme ve çalışmadan sonra Covid-19’a (Yeni tip) adı verilerek dünyaya duyurulmuştu.
Fransızların ünlü İlaç araştırma enstitüsü Pasteur (Pastör ) Vakfı da Vuhan kentinde, ilaç konusunda gelişmiş ülkeler gibi Çinlilerle ortak deneyler yapıyor ve hatta sürekli mutasyona uğrayan bu virüsle ilgili tam 1,5 milyon Vuhanlıya aşılar yaptığı iddiası sosyal medyada elden ele dolaşıyordu.
Hatta Almanya’da Robert Koch Enstitüsü ve bilim kurullarının 2008 yılında Covid-19 ile ilgili deneyler yaptığı bu virüsün ilacı ve aşısını bularak aynı yıl uluslararası patent enstitüsüne ilaç için başvurduğu bile ortaya atılıyor bilim insanlarını ikiye ayırarak tartışmaya sebep oluyordu.
Dahası, Alman Robert Koch Enstitüsü’nün 2012 yılında SARS salgınından sonra bir rapor hazırladığı ve bu raporu aynı yıl içinde Almanya Federal Meclisi’ne verdiği, bu raporun içeriğinde bugün dünyayı korkutan virüsün etkisini ve sonuçlarını daha o yıllarda rapor ettiği ve Alman yetkililerine sunduğu iddiaları bile dünyanın gelişmiş ülkelerinde büyük tartışmaya neden oluyordu.
Vuhan şehrinde Çin ile birlikte Fransa, Almanya, Amerika ve İngiltere’nin deneme ve araştırma laboratuvarları var!
Bu gelişmiş ülkeler geliştirdikleri ilaç ve aşıları neden kendi ülkelerinde denemezler de binlerce kilometre uzaklıktaki 18 milyonluk Vuhan şehrinde denerler bunu anlamak çok da zor olmasa gerek!
Hatta en son Fransa’daki bilim insanlarının ortaya attığı ‘Bulduğumuz aşı ve ilaçları Afrika’da deneyelim!’ fikri, Afrika kökenli aydınları ve ünlü futbolcuları ayağa kaldırdı.
Buradan anlaşılacağı üzere; dünya ekonomisine yön veren gelişmiş üç-beş ülke dün araştırmalarını Çin’in Vuhan şehrine yoğunlaştırırken bugünkü araştırmalarını da batıya göre geri kalmış Afrika’ya gözünü diktiğini gösteriyordu.
Şimdi her halde virüsün neden Vuhan’da ortaya çıktığını ve neden bu şehirden yayıldığını daha iyi anlamışızdır!
Şimdi herkes gibi benimde kafam da bazı sorular yok değil…
Mesela;
–Gerçekten önceden var olan bir virüsü yenmek için araştırma yapan enstitülerin ünlü bilim insanları ilaç bulmak adına samimi bir şekilde çalışıyor deneylere devam ediyor. (Bu olasılık güçlü)
–Önceden var olan bu virüsü sürekli mutasyona uğratarak ve sürekli deneyler yapılarak Vuhan’da (1,5 milyon insan üzerinde) ilaç bulma çabasıyla çalışırken virüs kontrolden çıktı ve yayılmaya başladı! (Bu olasılık da ortada güçlü)
– Sosyal medyada yayılan komple teorileri doğrultusunda yine bu üç-beş ülkedeki operasyon merkezleri ekonomik rant ve dünyayı sömürmek için bilinçli bir şekilde bu virüsün aşısını veya ilacını önceden bulup yaymaya başladı! (Bu olasılık zayıf gibi dursa da mümkün)
Dünyayı yöneten güçlü tüm liderlerin kafası karışık. Daha doğrusu insanlığın kafası karışık.
Yazımızın başında ne demiştik “Kurt kışı geçirecek inşallah ama yediği ayazı asla unutmayacak”
Sizce tüm insanlık bu yediği ayazı unutur mu?