Geçen hafta sonu Kastamonu’nun kuzeybatısında yer alan Küre Dağları’nın bir kısmını gezip görme imkânı buldum. Burası ülkemizin yüksek dağlarının, en gür ormanlarının ve en derin vadilerinin bulunduğu bir saha.
Büyük bir göç için hazırlık yapan yapraklar, esen poyrazla tutundukları dallardan bir bir kopup ormanın içine doğru savruluveriyor. Yere düşen binlerce yaprağa basıp doğa içinde patika yollardan yürüyüş yapmak insana çok farklı duygular yaşatıyor. Yemyeşil otlar, çiçekler börtü böcek çoktan hazan vurmuş sararıp solmuşlar.
Havalar soğudukça, kavruk gece soğukları ve sabah kırağısı arttıkça düşen yaprakların sayısı her geçen gün çoğalacak. Karın kışın bastırmasıyla ağaçlar yeni bir şekle bürünecek ve bembeyaz elbiseleriyle baharın gelmesini bekleyecekler.
Yüzlerce bitki, ağaç ve hayvan türüne ev sahipliği yapan yörenin her mevsimi ayrı bir güzellik sunuyor çevresine. Fakat sonbahar bir başka doyumsuz, tabiat renk cümbüşüne dönüşmüş adeta.
Dört mevsimi ayrı bir güzellik arz eden renkler özellikle yöreye has kadın kıyafetlerinde kendini belli ediyor. Özellikle sarı ve kahverenginin renk tonları yöreye has entari, kuşak ve başlıklarda kendini belli ediyor. Giysilere hazan mevsimi renkleri hakim.
Küre Dağları’nın bir kısmı 2000 yılından itibaren milli park ilan edilmiş durumda. Cide, Azdavay, Pınarbaşı ilçelerimiz ile Bartın ilinin doğu bölümü arasında kalan bölge; Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından dünyada korunması öncelikli bölgelerden birisi olarak ilan edilmiş durumda.
Alan içersinde yer alan Devrekâni, Şehriban, Aydos, Ulus, Arıt, Yançatı çayları üzerinde çok sayıda kanyon, şelale, boğaz, mağara ve düdenler var.
Özellikle İlgarini ve Medil Mağaraları, Horma ve Valla Kanyonları, Ilıca ve Saray Şelaleleri bölgenin en çok turist çeken yerleri. Ayrıca termik santral yapımı dolayısıyla adından son zamanlarda çokça söz ettiren Cide Loç Kanyonu.
Küre Dağları farklı özellikleriyle ve güzellikleriyle adeta bir masal diyarı gibi…