Hep merak etmişimdir atalarım samancı mıydı? Öyle ya, köyümün adı Samancı Köyü. Bu merakımı gidermek için pek çok makale ve arşiv araştırdım. Benim olmasa bile köyümden birçok hanenin Samancıoğulları olarak bilindiğini öğrendim. Demek ki köy adları verilmiyordu. Kendi kendine kazanılıyordu. Türkçe öyle güzel bir dil ki, yeni kelime üretmek halkın kendi içinden çıkıyor. Siz ne kadar bilim kurulları, edebiyatçılar veya her ne ad verirseniz verin toplanıp karar verseniz de, halk bildiğini okuyup kendi kelimesini kendi üretiyor.
İşte bunları düşünürken bir makale geçti elime. Cevdet Yakuboğlu’nun “Kastamonu Yer Adları” eseri. Bu yazımda sizlerle bu eserden birkaç şey paylaşmak istiyorum. Belki de bu makaleden öğrendiğim en önemli şey köy adlarımızın birçoğunun soyumuzun yani atalarımızın geldiği boylardan geldiğidir. Herkes tarafından bilinir ki Candaroğlu ve Çobanoğlu beyliklerinden önce Türklerin birçok boyu Kastamonu ve çevresine yerleşmiştir. Bu boylar adları da köylerimizde taşınmaktadır. İlk dikkatimi çeken de Çepni oldu. İstanbul’daki Çepni Derneği’nin kıymetli dernek başkanını tanırım. Çepni Köyü adını nerden almıştır diye açıklamama gerek bile yok. Azıcık tarih bilenler bunun bir Türk Boyu olduğunu bilir. Sonra; Alpaslan, Gümüş Teğin, Porsuk, Başören (ören-yerleşim yeri anlamına gelir), Akçay, Söğütözü, Kozluören, Kıpçak, Bayındır ve Bayat bunların en büyük örnekleridir.
Köylerin bir diğer ad alma şeklide yine Türklerin geleneği olan meyve adlarıdır. Elma, Armut, Ceviz, Erik, Ahlat, Ayva, Badem, Çördük, Kiraz, İncir, Pelit, Aluç, Kiren, Zeytin, Yemiş ve tabi ki Kestane ile ilgili köy isimleri. İsterseniz bu isimlerin olduğu köylerden bahsedelim;
Erük Köyü (Küre-Devrekani), Erkük Çukuru Köyü (Tosya), Güz Erüğü Köyü (Küre-Devrekani), Kozluören (Koz= Ceviz, Azdavay), Kozludere (Daday), Kozlu viran (Azdavay-Daday) , Kozluca(Taşköprü) , Kozluk Yaylağı (Araç), Ahlatçık Köyü (Kastamonu, Küre, Devrekani) , Kızıl Ahlat (Tosya) , Ayvaca Köyü, Ayvalı Pınar Köyü (Taşköprü) , Kirescük Köyü (Araç) , Kestane Sökü Köyü, Kestanepazarı Köyü, Kestanecik Köyü, İncir Pınarı, Pelitli, Pelitözü, Pelit Sökü, Aluç Köyü, Aluç Mezra, Kirencik Köyü, Kirenler Köyü (şimdi Gidenler Köyü olarak biliniyor) Zeytin Çukuru, Yemişli Köyü gibi köy adları Köy isimlerini verirken Türk geleneği uygulandığı anlaşılmaktadır.
Bir diğer husus ise duyuların dahi köy adlarının sonuna veya başına getirildiğidir. Boz, Bozca, Kızıl, Kızılca, Kara, Sarı gibi. Velhasıl köylerimizin adlarını araştırdığımızda birçok yeni bilgi ile karşılaşmaktayız. Hatta tarlalarımıza verdiğimiz adlar bile altından yüzlerce yeni bilgiyi önümüze çıkartacaktır. Bilgi sonsuz bir kaynak arayıp ulaşmak gerek.
Yazının başında belirttiğim Cevdet Yakuboğlu’nun eserini Kastamonu için bir değer olarak görüp Kastamonu Dernekçiliği yapan arkadaşlarımın temin edip hemşehrilerinin hizmetine sunmalıdırlar.
Bu hafta başka bir eserden daha bahsetmek istiyorum size. Kastamonu’nun yetiştirmiş olduğu nadide insanlardan Aşık İhsan Ozanoğlu’nun Nasuh Güngör ile birlikte hazırlamış olduğu Kastamonu Bilmeceleri kitabı. Uzun süredir aradığım bir kitap. Bu konuda desteklerinizi bekliyorum. Neden mi bu kadar önemli? Kitabı bulduğumda anlatacağım size.
Bu hafta da Topal Akif hikayesine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Esen kalınız…
Topal Akif
Bir eli ile çalıları ve ağaçların dallarını itiyor diğer eli ile çantasını taşıyordu. Ormanın içine doğru doksan adım kadar girmişti. Yardım sesini tekrar duydu. Ses Kurtboğazı’ndan geliyordu. “Herhalde kurtlar bir adama saldırıyor” diye içinden geçirdi. Öyle olsaydı kurtların seslerini de duyardı. Daha önce dedesinden Kurtboğazı’ndan köylülerin koyunlarını alan kurtların buraya getirdiğini ve burada birçok hayvan kemiğinin olduğundan bahsetmişti. Burası ile ilgili çokça hikaye vardı. Herkes kendi yaşadıklarını biraz abartıp hikayeler yazıyordu. Ama bir gerçek vardı. Kış aylarında buralarda çokça kurt olurdu. Altmış üç yılının kışında Alacık Köyü’nden Rüstem Kurtboğazı’ndan geçip Gümürtler Köyü’ne giderken burada iki tane boz ayı ile karşılaştığı, boz ayılardan birini elindeki savaştan kalma çifte ile vurduğu, biri ile güreş tuttuğu dillerden dillere dolaşırdı. Hatta Rüstem’in ünü o kadar yayılmıştı ki, köylüler ormanda ayı ile karşılaştıklarında uydurdukları tekerlemeyi söylerlerdi.
“Ayuayuyakalayamazsun
Rüstem gelir seni govalar
Ayuayu kaçmasana
Rüstemesöylicem, bişeyetmicek”
Devamı Haftaya