Kültürümüzün önemli bir yansıması olan Kastamonu, geçmişten bu yana pek çok uygarlığa kucak açmıştır. Tarihte Etiler, Lidyalılar, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğu gibi devletler, bu bölgede hâkimiyet kurmaya çalışmış, bunun sonucunda da bölge tarihi dokusu içerisinde önemli bir kültürel merkez olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin önemli sancaklarından birisi olan Kastamonu, kültürel zenginliğini, edebiyatımıza dîvan şiirine kazandırdığı sanatçılarla ortaya koymuştur. Bugün geçmişin ayak izlerini takip ettiğimizde Şuarâ tezkirelerine ve bu yöndeki eserlere baktığımızda, gerek Kastamonu’da, gerekse çeşitli sebeplerle burada yaşamını sürdüren bir hayli divan şairinin varlığına tanık oluyoruz.
Bunlardan bir kaçını da köşemizde yansıtmıştık. Pek çoğunun asıl mesleği kadı, şeyhülislam, âlim, müderris, müfti, nişancı, kazasker, müneccim, nâib, sipahi, kâtip, nakkaş, kethüdâ olmakla beraber her biri kendi alanında edebi söz sahibi olacak mahiyettedir.
Bu hafta Kastamonu’da doğup yetişmiş, görevleri gereği burada yaşamış, ya da yaşamlarının büyük bir bölümünü burada geçirmiş, sonuçta Kastamonulu olarak adlandırabileceğimiz dîvan şairlerinden tespit edebilenleri açıklamak istiyorum. Elbette ki sütun yetmeyecek ve diğerleri sonraki yazıya kalacaktır.
ÂFİTÂBÎ: Doğum yerini Sehî Tosya, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi ve Riyâzî Merzifon, Latîfî ve Âlî ise Amasya olarak vermektedirler. II.Bayezid Amasya’da şehzâde iken musahibi olmuş, şehzâde Ahmed’in de hizmetinde bulunmuştur. Tasavvufa yönelmiş ve Amasya’da vefat etmiştir.4 Latîfî’ye göre renkli ve güzel şiirleri bulunmaktadır:
Diğer:
Dilde kim sûz ola ney gibi nefesden bilinir
Hanenin şenliği içindeki sesten bilinir
ANDELÎBÎ: Kastamonuludur. Hasan Çelebi ve Âşık Çelebi daha belirsiz bir ifade ile Anadolu’dan olduğunu söylemekle yetinir. İstanbul’da imamlık yapmıştır. Sesinin güzelliğinden dolayı Bülbül Hasan sanıyla tanınmış ve bu yüzden de Andelîbî mahlasını kullanmıştır. Kaynaklar şiirlerinin değersizliği konusunda birleşmektedirler.
ÂRİF: Babası tanınmış kadılardan Kastamonulu Sâlim Efendi’dir. Reisü’l-küttâb Ârif Efendi sanıyla tanındı. Üçüncü defa nişancılık görevinden azledildikten sonra 18117de öldü. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazan şâirin bir de divanı bulunmaktadır.
Matlâ:
İnayet her kime yüz tutsa isyânı nikâb olmaz
Güneş doğduk da zîra perde-i zulmet hicâb olmaz.
ÂRİF MEHMED EFENDİ: Kastamonu’da doğmuş, sonrada Hoca Neş’et Efendi’ye intisab etmiş ve İdris Ağa’nın kâtibi olmuştur. Hâcegân rütbesine ulaşmış, dîvan tezkireciliği, padişah kethüdalığı, Yusuf Ziya Paşa sadaretinde rûz-nâme hocalığı ve çavuşbaşılık yapmış, nişancı olmuştur.
BEYÂNÎ: Kastamonu’da doğan şair hayıtını kâtiplik yaparak geçirdi. Hat sanatında tanınmış olan şair, Yavuz Sultan Selim devrinde ölmüştür. Şiirlerinde cinas sanatını bol ve ustalıkla kullanmıştır. Latifelerinde hatır göze olup, çirkinlik ve mizaha kaçmamıştır. Son derece yetenekli ve olgun bir genç olarak tanınmıştır.
Matlâ:
Dedim yolunda can versem hey âfet
Geçer mi minnete dedi ne minnet
CÂMÎ: Kastamonu’da doğdu. Gezgin bir derviş olarak pek çok diyar gezdi. İran’a giderek Molla Câmî ile görüştü ve bir süre onun hizmetinde bulundu. Çok az konuşması ve halktan uzak yaşaması, mescit ve imaretlerde yatıp kalkması ile dikkat çekmiştir. Hasan Çelebi şiirlerini değersiz bulmaktadır.
Matlâ:
Nice bir nefse uyup bu sege segbânlık edem
Yeridir fakr u fenâ mülküne sultanlık edem
DÂÎ: Kastamonu’da doğan şair, cami görevlisi olarak çalışmıştır. Fatih döneminde yaşamış ve İstanbul’un fethinde bulunmuştur. Şiirlerinde ilk dönem şairlerin yolunu izlemiştir. Duahanların okuduğu duaların çoğu onun eseridir. Matlâlarının çoğunda ya îham ya da cinas sanatını kullanmıştır.
Matlâ:
Darb-ı âhım o kadar silleledi ey mâh göğü
Haşre dek döner ise gitmeye bir zerre göğü
DİLÎRÎ: Kastamonu sancağında yetişmiş bir sipahidir. Kanuni devri şairlerinden olup mertliği ve cesurluğu ile tanınmıştır. Sipahi edası taşıyan gazelleri ve yiğitçe söylenmiş pek çok şiiri bulunmaktadır.
Matlâ:
Arsa-i aşk ey gönül merdâneler meydanıdır
Kelleler topu o meydanın kılıç çevgânıdır
Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül
Bin yıl gerekse Hızr ile seyr-i Sikender et
Zeyneb ko meyli zînet-i dünyaya zen gibi
Merdâne var sâde dil ol terk-i zîver et
Kültür ve edebiyat tarihimizin oluşumuna, asırların getirdiği kültürel mirasın birikimi olarak algıladığımız bu tür yansımalar, edebî hayatımız açısından son derece önemlidir. Devamını sonraki yazımızda ele alacağız.
Selam ile…