İnsan… Beş harf bir kainat. Yaşam gayesi sadece ölümle doğum çizgisi arasında zaman geçirmekten ve iyi olmaktan başka gayesi olmaması gereken varlık.
Terbiye etmesi gereken bir nefsi, başarması gereken pek çok işi, çevresinde onlarca insana etkileşimi, gökyüzüne bile yetişmesi gereken bir varlık.
Bu sabah işe gelirken gökyüzüne baktım, bir de bastığım toprağa. O an şunu anladım:
İnsan toprağa bastığını unutmadan gökyüzünü de ıskalamamak zorunda. Başı dik olmak zorunda. Kibir değil kastettiğim sadece Hak’tan geldiğinin şuuruyla kainatın efendisi olarak yaratıldığının farkındalığını da bilmesi anlamında. Göğe bakma duraklarını bu yüzden önemsiyorum.
Üç-beş günlük dünyada da birkaç basamak birden başı göğe erenleri de hazinle gülümseyerek gözlemliyorum. Haykıra haykıra onlara toprağa bas demek istiyorum:
“Toprağa bas!”
Zira dönüşün oraya…
Zira sen bir topraksın!”
Zira sen birkaç damla sudan başka bir şey değilsin!”
Necip Fazıl’ın da şiirini anmadan geçemeyeceğim bu sebeple:
“İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!”
Hayatın tozunu dumana katmış olanların sondan bir önceki dönemecin durağında dinlediğinizde ellerinde sadece kocaman bir anılar deposuyla hazin bir gülümseme görmemiz belki de bundan.
Yani diyeceğim o ki böbürlenme insanoğlu:
Birkaç damla sudan yaratıldın, toprağa basıyorsun…
Hala…
Selam ile…