Geçen haftaki yazımda en son Kastamonu Gazetelerinden bahsetmiştim. Rastladığım diğer bir hususta, haberlerin sanki bir elden çıkıyormuş izlenimi vermeseydi. Sanki mizanpaj değiştirilerek çıkarılan dört değişik gazete. Oysa günlük siyasi gazeteler birbirlerinin kopyası olmazlar. En azından birkaç haber farklı olsaydı. Ancak hemen hemen hepsi aynıydı. Sonra düşündüm de belki dedim bugüne hastır yoksa her gün böyle değildir. Vardır hayırlı bir sebebi.
Nasrullah Camii’nin çevresinde arabamızı yıkatmak için yer arıyorduk. Yanımdaki arkadaşım camı yarım aralayarak yolda duran beyefendiye yıkamacıyı sorduğunda aldığımız cevap Kastamonu’da olduğumuzun huzurunu verdi. “Hemşerim şordaki yoldan garşıya geççeniz. Arabanızın burnu döner dönmez hükümetin parkı var. Orda araba yıkıyala”. Anlatım çok güzeldi. Hükümet dediği belediyeymiş. İşler iyi olsa gerek arabamızı sıra olduğundan dolayı dört saat sonra alabileceğimiz söylediler. Biz de az biraz daha ilerdeki özel bir yıkamacıya bıraktık.
Yaya olarak gezmeye başladık Kastamonu’da. Önce Nasrullah Kadı’ya gidelim dedik. Öğle vaktiydi malum. Şadırvanında kuşlarla fotoğraf çektirdik. Soğuk ve tenha Kastamonu… Tadilat varmış camide. Ancak içine girdiğimde hala Milli Şairimiz Akif’in kürsüde “Milletim” diye seslendiğini duyuyor gibiydim. Huzur bu olsa gerek. Sonra Nasrullah’tan Şerife Bacı Parkı’na doğru giderken taze, susamsız simitlerin kokusu geldi burnumuza. Gayet makul fiyata satıyorlardı. Oysa ne pahalı gelirdi öğrencilik yıllarımda. Birer tane alıp yürüdük arkadaşımla. Bir yandan Kastamonu’yu arkadaşıma anlatıyor, bir yandan da çocukluk yıllarımı yad ediyordum. Şurada şunu yapardık, burada bunu yapardık. Çok şey değişmemişti o yıllardan bu yıllara.
Şerife Bacı parkı gezmeye ve görmeye değer hal almış. Hele ki rölyefler bir harika. Muhakkak gezi turlarında burası da olmalı. İstiklal mücadelesinde şehit verdiğimiz hemşerilerimizi temsilen künyeler asılmış duvarlara. Hala bir milleti diri tutma aşkı duruyor karşınızda. Valilik binasının muhteşem mimarisi ve tabi ki Abdurrahmanpaşa Lisesi Kastamonu’nun değişmezleri gibi sizi yanına çağırıyor. Buraya not düşmeden geçemeyeceğim. Kastamonu merkezde dört yıl yaşadım ve defalarca gittim. Bir keresinde bile valimizin makam arabası ile karşılaşmamıştım. Bu sefer karşılaştım. Neden mi bunu not ediyorum? Bilmem, söylemesem içimde yara ederdi. Sayın valimizi yerinde görmek beni mutlu etti, belki de ondan.
Kastamonu’ya gelip de aziz dostum, kıymetli arkadaşım Yunus Mürebbi’yi görmezsek olmazdı. Makamında ziyaret ettik. Bize taze simit ısmarladı. O kadar çok gezdikten sonra sıcak çayla çok makbule geçti. Kastamonu’nun kültürel ve sosyal hayatı ile ilgili bilgi aldım kedisinden. Değişen çok büyük bir şey yoktu. Yanımızdaki arkadaşın; “Kastamonu’nun gelişmesini istemeyen birileri mi var?” tespiti beni oldukça düşündürdü. Bu sorunun cevabını ben değil milletin vekili olacak değerli büyüklerimiz düşünmeli. Sohbet sonrası arabamızı alarak Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin kabri başına gittik. Asa suyundan içtik. İlk defa sıra beklemedim. Hatta ilk defa bu kadar debili akarken gördüm. Genelde damla damla akardı. Mübarek’e dua ettik. Feyiz aldık ikliminden. Hemen arkasında duran şanlı bayrağımızı görünce; “yürü kaleye çıkıyoruz” dedim arkadaşıma.
Kalenin hemen alt tarafında bırakıyorsunuz arabanızı. Sonra kalenin girişine kadar merdivenler. Merdivenlerden sonra kalenin girişinde kaleyi anlatan bilgi notu ile karşılaşıyor, bilgileniyorsunuz. Herhalde uzun yıllardır orada durmaktan solmuş tanıtım levhası. Rüzgar, kalenin rüzgarı hala aynı. Hala sert ve diriltici. Çok bir şey değişmemiş. Kalede bundan yirmi yıl önce fotoğraf çektirdiğim toplar yerinde duruyor. Hala onların üzerinden başka oturacak yer yok. Oturup o muhteşem Kastamonu tablosunu seyrederken bir yudum çay içebileceğiniz bir mekan yok. Bir Pierre Loti Tepesi olamaz mıydı? Olurdu. Belki de belediye başkanımız düşünüyordur oraya bir şeyler yapmayı ama ben kendisi ile sohbet edemediğim için bilemiyorum. Kastamonu’yu seyretmek keyif verdi. Kaleden inerken ikindi ezanı okunuyordu. Kastamonu’daki camilerin ezanları birbirine karışıyor müthiş bir ulvi hava oluşturuyordu. Muhakkak gittiğiniz de Kale’den ezan dinleyin. Ayrı bir keyif alacaksınız.
Kastamonu’ya küçük ziyaretimizi tamamlayıp İstanbul’a döndük. Bu geziden de kendime notlar çıkardım. Bunlardan bir kısmını iki yazımda sizlerle paylaştım.
Esen kalın…