81 ilden oluşan Türkiye’mde her il de on onbeş festival yapıldığını varsayarsak yılda yaklaşık 1100 festival yaşanıyor. Bu rakam minimum değerleri temsil ediyor. Dağ etkinlikleri, yayla şenlikleri, ilçede yaşayan önemli değerler adına yapılmış etkinlikler bu rakamın dışında. Yaz aylarında 3 gün 3 geceden başlayan, birçoğunu belediyelerin organize ettiği her günü vur patlasın, çal oynasın geçen festivaller adeta tek eğlence kaynağımız.
Festival kapsamında geçen kültür etkinlikleri cılız katılımla gerçekleşirken, konferans olduğunda hiç ses çıkmaz. Akşam olunca çılgın kalabalık konser alanını adeta bedava pirinç veriyorlarmış gibi doldurur. Kaç ay öncesinden başlanmıştır çığırtkanlığa. Şu ünlü sanatçı gelecek, şöyle dans gösterisi yapacak. Oysa kültür etkinlikleri sadece davetiyeyle haber verilir. Davetiye genelde prosedür olsun diye bastırılır ve birkaç kişiye dağıtılır… Yörenin değerlerinin ismi yazar, değersiz kalan tabelada. Yöre halkına benimsetilememiştir o isim bir türlü. Ne filmi çekilmiştir ne de biyografileri vardır çünkü. Sahnedeki şarkıcıysa sanki yan komşu kadar yakındır.
Çoğu kişi il genelini bırakın ilçesindeki tarihi güzellikleri bile zor bulur. Belediye ve kaymakamlık sitelerinde ilçe tanıtım videoları yoktur. Güzel doğa resimleri vardır, ama nereye ait olduğunu, ilçeye uzaklığı, adı sanı hiçbir şey yazmaz… Amaç araştırmacı ruhu geliştirmek olsa gerek.
Tanıtım eksikliğinden muzdarip memleketim; sanayii şehri mi olsak, turizm şehri mi? diye kafa yorarken kendi tanıtım videolarını belgesellerini çekmekten aciz. Türkiye’de sadece 20’ye yakın film festivali var. Bu etkinliklerin %80’i İstanbul ve Ankara’da yapılıyor. %20’lik bölümde ise Antalya Adana, Eskişehir, İzmir, Bursa ve Safranbolu’da yapılıyor… Film festivalleri; vakıflar, dernekler, film şirketleri ya da üniversiteler tarafından tertip ediliyor. Uluslararası Altın Safran Belgesel Festivali ise bu konuda içlerinden sıyrılıyor. İl değil, ilçe belediyesi düzenliyor çünkü. Biz hala kendimizi nasıl tanıtırız diye düşünürken, komşu başkalarını tanıtıyor…
Kastamonu’da hiç mi tarihi konak yok? Rıfat Ilgaz, Hadi Çaman Kastamonulu değil mi? İlk kadın mitingi Kastamonu’da düzenlenirken neler yaşandı? Hafız Selman İzbeli neler yaptı? İstiklal Marşı’mız ilk Kastamonu’da okunması ve ilk bestekarı Osman Zeki Üngör’ün köklerinin Kastamonu’da olması tesadüf mü? Şelalerin, denizlerin, yolların hiç mi hikayesi yok? Cem Sultan’dan – Pir Sultan’a, türbelerden, okullara, ahşabından, dokumasına, şekercisine hiç mi değeri yok?
Zaman geçecek ve değerlerimizi bize anlatan kişiler öldüğünde kim anlatacak bize bunları… Hesabı ve kaynağı sorulmadan yapılan 3 günlük festivallerden, ilçe tanıtım festivallerine geçilme zamanı gelmedi mi?