Ülkemizde okullaşma oranı hakkında çeşitli istatistiksel veriler sunulur. Okur-Yazar oranımızın arttırılması için çalışmalar yapılır. Biz eğitimciler de bu konuda destek sunarız. Öncelikle memleketimiz insanlarının tamamının okur-yazar olması temennisini sunmak isterim. Eğer ki yakınlarınızdan bazıları okur-yazar değilse veya ilkokul diploması yoksa ilçenizdeki Halk Eğitimi Merkezlerine başvurarak bu haktan yararlandırabilirsiniz. Okur-yazarsınız ve belgeniz mi yok? O zaman yine Halk Eğitimi Merkezlerine giderek belge başvurusunda bulunabilirsiniz. Tüm bu hizmetler için herhangi bir ücret alınmıyor. Ayrıca Halk Eğitim Merkezleri sizlere bir çok ücretsiz kurs imkanı sunuyor. Kurs taleplerinizi doğrudan kurum müdürlüklerine iletebilirsiniz.
Ancak başka bir sorun var ki; okul öncesi eğitim okullaşma oranlarının düşük olması. Okul öncesi eğitimi önemsemiyor olmamız da cabası. Oysa atalarımızın “insan yedisinde neyse yetmiş yedisinde odur” sözü kulaklarımızda çınlıyor, dilimizde pelesenk. Çocukluğunu bildiğimiz dostlarımızın çoğunun çocukken de böyle olduğunu, atasözünü doğruluğunu perçinler şekilde söyleriz. Büyüklerimiz küçükken de böyle olduğumuzu söyler. Yani eğitilmemiz gereken yaşta eğitilmemiz gerekiyor. Sonraki yaşlarda eğitimden ziyade öğretime doğru bir eğilim oluyor.
İster ilkokul mezunu olun, isterseniz de üniversite mezunu… Eğer doğru bir eğitim almamışsanız sonuç hep hüsran. İşte tam bu noktada çocuklarınızı okul öncesi eğitim kurumlarına göndermenizi öneriyorum. Okul öncesi eğitim kurumları öğretimden ziyade eğitim vermektedirler. Çocuklarınızı yaşama hazırlamaktadırlar. Ayrıca toplumsal kuralların öğrenilmesi, vicdan gelişimi ve ahlaki değerlerle büyümesi için de şart bu eğitim.
Unutmamalıyız ki çocuğun beş yaşına kadar bilişsel gelişimin yüzde sekseni tamamlanmakta. Geri kalan yüzde yirmisi için ise dünyalarca para döküyoruz. Oysa enerjimizi bu yüzde seksene harcasak geri kalanına pekte fazla yatırım yapmak zorunda kalmayacağız. Birçok dünya ülkesinde okul öncesi eğitim zorunlu. Birçok ülkede okul öncesi eğitim iki yaşına kadar indi. Oysa bizler beş yaşındaki çocuğumuzu okul öncesi eğitime gönderirken tereddüt içindeyiz. Müyesser medeniyetler seviyesine çıkmamamız için çocuklarımızı muhakkak okul öncesi eğitime göndermeliyiz. Çocuklarımızla aramızda kuşak farkının her geçen dönem arttığını düşündüğümüzde evlatlarımızın eğitimi için kendi yetiştirildiğimiz tarzı benimsemek haksızlık olmaz mı? Oysa babalarımız bizim için öyle yapmadı.
Bir bina yaparken gösterdiğimiz hassasiyeti düşünelim. Binanın temeline, kolanlarına ve direklerine harcadığımız kaynak binanın geri kalanı için harcayacağımız tüm kaynaktan fazladır. Oysaki çocuklarımızın eğitimleri için aynı enerjiyi harcamıyor oluşumuz inanılamayacak kadar şaşırtıcıdır. Değerli dostlarım çocuklarımızı üç yaşından itibaren okul öncesi eğitim kurumlarına verelim. Devletimiz bunun için okullar yapmış. Çocuklarımızın aylık yemek parası kadar bir ücrete çocuklarımızı okul öncesi eğitimden yararlandırabiliriz.
İstanbul’da birçok ilçede okul öncesi eğitim kurumu yokken, Kastamonu’muzun Cide ilçesinde bağımsız anaokulu vardı. Bu yıl Azdavay’da da bir tane açılmış. Memleketimizin valisi, kaymakamları ve belediye başkanları bu önemi verdiklerini gösteriyorlar. Sizler de talep edin. Top yekûn bir eğitim serüvenine girelim. Evlatlarımızı çağın en donanımlı insanları yapalım.
Son not olarak şunu söylemek isterim. Görüyorum ki birçok anne-baba çocuğuna mal-mülk bırakmaya çalışıyor. İyi bir eğitim almamış evladınız bu mal-mülkü çok kısa sürede tüketebilir. Sizin de ötelerde kemikleriniz sızlar. Şöyle bir düşünün bakalım. Köyünüzün mezarlığında ne kadar çok bu dünya varlığını bırakmış büyüklerimiz var. Ve onları tüketen eğitimsiz evlatlar. Sizler çocuklarınıza iyi eğitim imkanları sunun, çocuklarınız gerisini halleder. Yani evlatlarınızı gerçek zenginlikle zengin kılın.
Selametle…