Kitabı ve kokusunu dokunabilse bile hasret yaşayanlar vardır… Bir sözcüğe dünyanın tüm hazinesini sığdıranlar mesela… O insanların bu dünyanın çıkarlarına ve yapaylığına asla hizmet etmediklerini ve etmeyeceklerine ömrümü verebilirim.
Dün akşam çok değer verdiğim yazar İsmet Özel’in bir toplu taşımada ayakta yolculuk ettiği fotosunu görünce bu yazarı kim satın alabilir ki dedim… Bazılarına göre sıradan, bazılarına göre dikkat çekici gelse de hayatını kelimeleri yüreğinde taşımayı amaç edinmiş bir adamın klas duruşuydu benim gördüğüm. İçim acıya acıya iki kelime için pazarlık edenleri, kelimesini parasız cümle etmeyecek beş para etmez insanları anımsadım. Sonra aklıma “elifi bilen onun hocasıdır” düsturu geldi. Sonra bir harf öğretene kırk yıl köle olunur vecizesini söyleyen ilmin kapısı Hz.Ali…
Bulanın kaybettiği bir şey olmayacağı, kaybedenin neyi bulacağını şaşırdığı bir dünyanın bir kapısından girip diğer kapısından çıkacak, mezar taşımıza yazılacak iki cümleden başka bir şeyimizin olmayacağı hayatın acımasız kavgasında birbirimizi hayallerini ve umutlarını kemiriyoruz.
Böyle zamanlarda beni teselli eden tek şey yine edebiyat…
En büyük tesellim de kederim de o…
Şimdi şiir okumalıyım dediğim, şimdi bir kelimeyi dimağımdan ruhuma derc etmeliyim dediğim zamanlar en özel zamanlarım. Çünkü o anlarda kainatı yeniden okurum. Suskun yüreğimi bir cümle aniden yumuşatabilir. Bir de yaşadığım mevsim beşinci mevsim, bulunduğum ay on üçüncü ay, haftanın sekizinci günündeyimdir. Bu yüzden edebiyatı ve edebiyata mest olmuş insanlarla rabıta meşkim daha özeldir. Denizin dalgasına herkes bakar ama herkeste o an şiir kokmaz. Güneş herkese doğar ama o bir alemin yeniden doğuşuna şiirle bakar… Şiir biraz da peygamber mirasıdır denir.
İslamiyet’ten önce de vardı ve ebediyen de var olacak. O dönemde şiire Muallekat denirdi. Anlamı değerli şey demek. Şiirler o kadar değerliymiş ki, hac mevsiminde Kabe duvarına asılır ve gelen geçen herkes okurmuş.
Bugün geldiğimiz noktada şiir var, edebiyat var ama muhayyelattan terekküb eden kıyas yok ne yazık ki…
Yani demem o ki, his yok, hayal yok, içtenlik yok, samimiyet yok, deruniyet yok, tevazu yok, müşfikiyet yok, tefekkürat yok ve dahası hürriyet yok…
Şiir mi dediniz bayım?
Muhayyelat olmadan şair olmaz… Bari şiiri rahatsız etmeyiniz…
Selam ve dua ile…