Çok uzaklarda, kimsenin bilmediği bir ülke düşün.
Her mevsim baharı yaşayan, buram buram menekşe kokan.
Kenarlarında sümbüller açan şırıl şırıl akan dereleri düşün.
Uçsuz bucaksız yemyeşil çimenleri düşün içinde gelincikler açan.
Ormanları düşün, her türden ağaçları, onlarda hayat bulan hayvanları düşün.
Tek yön, pürüzsüz bir yol düşün.
Kenarlarında bahçe içinde evleri, içinde mutlu aileleri düşün.
Her sabah, bisikletin selesinde gazete ve süt dağıtan,
Günün en önemli havadisini heyecanla anlatan, gazeteci bir çocuk düşün.
Bir okul düşün, öğrencilerin formaları koyu yeşil, dersleri doğa.
Okul bahçesinde çocukları bekleyen yavru ceylanları, sincapları, tayları düşün.
Bir şehir düşün cadde kenarlarında palamut ağaçları.
Parklarda küçük havuzları içinde kuğuları, ördekleri düşün.
Şehrin içinden kıvrılıp giden tramvay raylarını düşün.
Birde bisiklet yollarının gürültüsüz ve tertemiz havasını düşün.
İnsanları aynı seviyede düşün… Birbirlerine gülümseyen, her köşe başında uzun sohbetleri, şen kahkahaları, dostluğun barışın o şehirde halay çektiğini düşün.
O ülkenin köylerini düşün.
Kiraz toplayan, üzüm gözlü kızların şarkılarını düşün.
Şarkıları dinleyen bülbüllerin nasıl aşka gelip şakıdığını düşün.
Rüzgarda dalgalanan, sarı sarı ekin tarlaları düşün.
Değirmende öğütülen taptaze un kokusunu,
Taş fırında pişen ekmeğin tadını düşün.
Doğanın bütün bu güzellikleri ödüllendirdiğini düşün.
Bir pınar, doğanın damarlarından fışkıran,
Bir damlasının canlılara şifa olduğunu düşün.
Sonra;
Bütün bu güzellikleri, bir tepede palamut ağacının altında, oturup seyrettiğini düşün.
Düşündükçe yüzünde, beliren istemsiz gülümsemeyi düşün.
Gözlerini açtığında, avucunun içindeki palamut çekirdeğinin o ülkeden düştüğünü düşün.