İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. ÇOCUKLARIMIZIN SÜT ANNESİ KİM?ÇOCUKLARIMIZIN SÜT ANNESİ KİM?

ÇOCUKLARIMIZIN SÜT ANNESİ KİM?ÇOCUKLARIMIZIN SÜT ANNESİ KİM?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Çocuklarımla sofrada otururken sütanneliği hakkında konuştuk. Üç çocuğumdan ikisinin sütannesi var. Onların da anneleri kadar kıymetli olduğunu söyledim. Hz. Muhammed Efendimiz’in (S.A.V.) de sütannesi olduğunu ve annesine ettiği hürmeti ona da yaptığını anlattım. Sonra sütannenin çocuk yetiştirmedeki kıymeti aklıma geldi. Hakikaten çocuğun karakterinin oluşmasında sütannenin, çocuğun kendi öz annesi kadar kıymetli olduğunu yaşadığımız ömür bize tecrübe ettirdi.

Tüm bunları konuşurken, yeni nesil çocukların sütannelerinin “Televizyon” olduğunu fark ettim. Çocukların oyalanması için daha altı aylıkken televizyonun karşısına oturtulduğunu ve oradan da ömrü boyunca alınmadığını görmem çok uzun sürmedi. Altı aylıkken televizyonlardaki hızlı hareket eden görüntülerin cazibesine kapılarak, çocukların üçlü yaşlarına kadar geldiğini, üç yaşından sonra da tüketim toplumu oluşturmaya çalışan para kontrolörlerinin eline bırakıldığını hissetmem oyuncak dükkânlarda satılan ve her sene değişen çizgi film karakterleri ile oldu. Bazı karakterlerin, her sene ya kanadının çıktığını veya elbisesinin renginin değiştiğini görmemek her halde zihinsel körlük yaşadığımızdan olabilir.

Üçlü yaşlarında televizyondaki mükemmel kadın ve mükemmel erkek karakteri ile tanışan çocukların mükemmelliğin ancak davranış ile olacağını kazandırmaya çalışmamızda ancak boşa kürek sallamakta öteye geçmiyor. Dedim ya, sütannesi (TV) ona neyin doğru neyin yanlış olduğunu öz annesi yemek yaparken öğretiyor.

Onlu yaşlarda ise çocuğun karakterine dokunmak için son hamlemizi yapabilecekken orada da çocuğun sütannesi (TV) devreye girmekte. Karışık ilişkiler, tatlı intikamlar, benimsinler ve aşk yalanı severlerle çocuğa ergenliğini nasıl geçirmesi gerektiği ile ilgili ipuçları veriyor. Babanın vaktinin olmayışı, annenin çocuğunu anlayamayışı, bireyselliğe itilen yaşam anlayışı, özel odalar, tek başına yenilen yemekler, edilmeyen sohbetler doğal olarak çocuğu tekrar tekrar sütannesinin (TV) anlattığına itiyor.

İleriki yaşlar için zaten bir şey demiyorum. Asıl ayrılması gereken zamanlara zaman ayrılmayı bırakıp hayat televizyonlarda yayınlanan dizilere göre ayarlanıyor. Komşuluklar, akraba ziyaretleri, ev sohbetleri ile akşam yürüyüşleri kaybolup gidiyor. Herkes hiç alakası olmadığı dizi ve yarışma karakterlerinin evinin başköşesinde misafir ediyor. Onlar ağlayınca ağlıyor, onlar sevinince seviniyor. Ağabeyinin, ablasının çocuğunun adını bilmeyen insanlar kadın programlarındaki damat ve gelin adaylarının şeceresini biliyor. Karakteri hakkında bilgi sahibi oluyor. Sonuç olarak çocuğunu da sütanne olarak televizyonu layık görüyor.

Tabi ki bu anlattıklarımı abartı olarak gören kıymetli okuyucularımız olacaktır. Onlara da şunu söylemek istiyorum. Lütfen çocuğunuzun kıyafetlerinin muhafaza edildiği elbise dolabını açınız. Şimdi kıyafetleri açarak bir masanın üzerine diziniz. Kaç tanesinin üzerinde çizgi film karakteri var, bakınız. Bence kendinizde bu denemeyi yaptıktan sonra abartıp abartmadığımı anlarsınız. Ya da çantalarına veya suluklarına bakınız. Defter kaplıklarına, etiketlerine bakınız. Ondan sonra çocuğun sütannesinin kim olduğunu anlamak için zihin körlüğümüz ortadan kalkacaktır.

Bu yazıyı neden yazdığımla ilgili hikâyemi de anlatarak yazımı sonlandırayım. Çok değer verdiğim bir arkadaşım ile çizgi filmlerin zararlarını konuşuyorduk. Arkadaşım dedi ki, “Ben de çocuğuma bu saçma sapan çizgi filmleri seyrettirmiyordum. Ancak bir gün kızım eve gelip arkadaşlarının onu oyuna dâhil etmediğini söyleyene kadar” dedi. “Neden dâhil etmiyorlar?” diye sorduğumda ise, kızının, ( …’in kızlarını dizisini) bilmiyormuş, herkes o filmdeki kızların isimlerini biliyor ve oyunlarında onların adlarını alıyormuş. Çocuğu da bilmediğini söylemiş. Arkadaşları da çocuğuna, “Öğren ondan sonra oynayalım” demiş. Arkadaşım çocuğunun yaşadığı bu incinme karşısında yaptığı doğru davranıştan vazgeçmiş. O güne kadar televizyondan bir şekilde uzak tutmuş olan çocuğunu, o günden sonra daha fazla incinmesin diye seyrettirmeye karar vermiş. Çocuğunun da bu karakterlerin isimlerini öğrenmesi çok uzun sürmemiş. Arkadaşımın o güne kadar olan mücadelesi o gün sona ermiş.

 

Çocuklarımla sofrada otururken sütanneliği hakkında konuştuk. Üç çocuğumdan ikisinin sütannesi var. Onların da anneleri kadar kıymetli olduğunu söyledim. Hz. Muhammed Efendimiz’in (S.A.V.) de sütannesi olduğunu ve annesine ettiği hürmeti ona da yaptığını anlattım. Sonra sütannenin çocuk yetiştirmedeki kıymeti aklıma geldi. Hakikaten çocuğun karakterinin oluşmasında sütannenin, çocuğun kendi öz annesi kadar kıymetli olduğunu yaşadığımız ömür bize tecrübe ettirdi.

Tüm bunları konuşurken, yeni nesil çocukların sütannelerinin “Televizyon” olduğunu fark ettim. Çocukların oyalanması için daha altı aylıkken televizyonun karşısına oturtulduğunu ve oradan da ömrü boyunca alınmadığını görmem çok uzun sürmedi. Altı aylıkken televizyonlardaki hızlı hareket eden görüntülerin cazibesine kapılarak, çocukların üçlü yaşlarına kadar geldiğini, üç yaşından sonra da tüketim toplumu oluşturmaya çalışan para kontrolörlerinin eline bırakıldığını hissetmem oyuncak dükkânlarda satılan ve her sene değişen çizgi film karakterleri ile oldu. Bazı karakterlerin, her sene ya kanadının çıktığını veya elbisesinin renginin değiştiğini görmemek her halde zihinsel körlük yaşadığımızdan olabilir.

Üçlü yaşlarında televizyondaki mükemmel kadın ve mükemmel erkek karakteri ile tanışan çocukların mükemmelliğin ancak davranış ile olacağını kazandırmaya çalışmamızda ancak boşa kürek sallamakta öteye geçmiyor. Dedim ya, sütannesi (TV) ona neyin doğru neyin yanlış olduğunu öz annesi yemek yaparken öğretiyor.

Onlu yaşlarda ise çocuğun karakterine dokunmak için son hamlemizi yapabilecekken orada da çocuğun sütannesi (TV) devreye girmekte. Karışık ilişkiler, tatlı intikamlar, benimsinler ve aşk yalanı severlerle çocuğa ergenliğini nasıl geçirmesi gerektiği ile ilgili ipuçları veriyor. Babanın vaktinin olmayışı, annenin çocuğunu anlayamayışı, bireyselliğe itilen yaşam anlayışı, özel odalar, tek başına yenilen yemekler, edilmeyen sohbetler doğal olarak çocuğu tekrar tekrar sütannesinin (TV) anlattığına itiyor.

İleriki yaşlar için zaten bir şey demiyorum. Asıl ayrılması gereken zamanlara zaman ayrılmayı bırakıp hayat televizyonlarda yayınlanan dizilere göre ayarlanıyor. Komşuluklar, akraba ziyaretleri, ev sohbetleri ile akşam yürüyüşleri kaybolup gidiyor. Herkes hiç alakası olmadığı dizi ve yarışma karakterlerinin evinin başköşesinde misafir ediyor. Onlar ağlayınca ağlıyor, onlar sevinince seviniyor. Ağabeyinin, ablasının çocuğunun adını bilmeyen insanlar kadın programlarındaki damat ve gelin adaylarının şeceresini biliyor. Karakteri hakkında bilgi sahibi oluyor. Sonuç olarak çocuğunu da sütanne olarak televizyonu layık görüyor.

Tabi ki bu anlattıklarımı abartı olarak gören kıymetli okuyucularımız olacaktır. Onlara da şunu söylemek istiyorum. Lütfen çocuğunuzun kıyafetlerinin muhafaza edildiği elbise dolabını açınız. Şimdi kıyafetleri açarak bir masanın üzerine diziniz. Kaç tanesinin üzerinde çizgi film karakteri var, bakınız. Bence kendinizde bu denemeyi yaptıktan sonra abartıp abartmadığımı anlarsınız. Ya da çantalarına veya suluklarına bakınız. Defter kaplıklarına, etiketlerine bakınız. Ondan sonra çocuğun sütannesinin kim olduğunu anlamak için zihin körlüğümüz ortadan kalkacaktır.

Bu yazıyı neden yazdığımla ilgili hikâyemi de anlatarak yazımı sonlandırayım. Çok değer verdiğim bir arkadaşım ile çizgi filmlerin zararlarını konuşuyorduk. Arkadaşım dedi ki, “Ben de çocuğuma bu saçma sapan çizgi filmleri seyrettirmiyordum. Ancak bir gün kızım eve gelip arkadaşlarının onu oyuna dâhil etmediğini söyleyene kadar” dedi. “Neden dâhil etmiyorlar?” diye sorduğumda ise, kızının, ( …’in kızlarını dizisini) bilmiyormuş, herkes o filmdeki kızların isimlerini biliyor ve oyunlarında onların adlarını alıyormuş. Çocuğu da bilmediğini söylemiş. Arkadaşları da çocuğuna, “Öğren ondan sonra oynayalım” demiş. Arkadaşım çocuğunun yaşadığı bu incinme karşısında yaptığı doğru davranıştan vazgeçmiş. O güne kadar televizyondan bir şekilde uzak tutmuş olan çocuğunu, o günden sonra daha fazla incinmesin diye seyrettirmeye karar vermiş. Çocuğunun da bu karakterlerin isimlerini öğrenmesi çok uzun sürmemiş. Arkadaşımın o güne kadar olan mücadelesi o gün sona ermiş.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!