Futbol…
11’er kişilik iki ayrı takıma bölünmüş 22 kişinin yuvarlak bir nesneyi rakibinin alanındaki iki direk arasından geçirme mücadelesi…
Hepsi bu!
Bir spor müsabakası şekli…
Basketbol gibi…
Voleybol gibi…
Hentbol gibi…
Peki futbol sadece bundan mı ibarettir?
Yani futbol sadece futbol mudur?
Elbette bu sorunun tek ve kaçınılmaz cevabı “hayır!”
Bütün dünyada kitleleri, hem de yüz milyonlara varan kitleleri kendisine bağımlı hale getiren bir uyuşturucudur!
Her dört yılda bir düzenlenen dünya kupası ve kıtalar (Avrupa, Asya, Amerika ) kupası turnuvaları ile küresel sahada bir aylığına hipnoza girdiğimiz bir oyun…
Ve her yıl lig ve kupa turnuvaları ile ülke düzeyinde hipnozun devam ettirildiği gücü tartışılmaz bir sektör…
Sadece Türkiye’de futbol arenasında bir yılda dönen para miktarı tahminen 40 – 50 milyar dolar civarında!
Ekonomik, siyasi ve uluslararası saha doğrusu beni aşar…
Çocukluğumdan beri futbol oynayan, izleyen birisiyim… Okul takımında, sonra üniversite yıllarında amatör liglerde oynadım. Şimdi de halı sahalarla futbol hobimizi devam ettirmeye çalışıyoruz.
Bir takım tutuyor muyum? Çocukluğumda ve gençliğimde Fenerbahçe’yi tutardım?
Niye?
Vallahi orasını ben de bilmiyorum!
Bu soruyu sorduğunuz kimse de (kendi memleketinin takımı değilse) bu sorunun mantıklı bir cevabını veremez!
Altı kardeşiz. Kimimiz Fenerli, kimimiz Cimbomlu, eşim ve çocuklarım ise Kara Kartal! Yeğenlerim arasında Traabzonspor’lu olan da var.
Ama hiçbirimiz kendi takımımız yenildi diye yas tutmuyoruz!
Arabaların camlarını indirmiyoruz!
İşyerlerinin vitrinlerini tekmelemiyoruz!
Ve rakip takım taraftarına düşman askeri muamelesi yapmıyoruz!
Bu yüzden olsa gerek; biz pasif taraftarız!
Bu taraftarlık olgusunu da çözebilmiş değilim ya! Neyse…
Bir zamanlar antrenman sahasının duvarına işeyen ve bu görüntüsü ile televizyon kanallarında fink atan bir futbolcu vardı!
Yine bir zamanlar, uyuşturucu kullandığı için ceza alan bir teknik direktör de vardı…
Ve bir zamanlar maç alıp maç sattıklarını açıkça beyan eden spor adamları vardı…
Son iki haftadır da gençlerimize, çocuklarımıza, toplumumuza surata tükürük nasıl atılır dersi veriliyor yeşil sahalardan!
At sırtından inmemiş, ömrü gaza meydanlarında geçmiş, dünyanın en güçlü, en zengin, en medeni, en geniş topraklara sahip devletini zirveye taşımış Kanuni’nin kemiklerini sızlattığımız ‘Muhteşem Kepazelik’lerle; yıkılış safhasında cihan devletini 33 yıl ayakta tutmuş, bir tek karış toprak kaybetmemiş ve Cumhuriyet’i kuran kadronun aldığı çağdaş ve yüksek eğitimin mimarı olmuş bir Padişah’ı Kızıl Sultanlık yaftasıyla; Mustafa Kemal’i “Kurtuluş Anadolu’da” diyerek Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Anadolu’ya göndermiş, ülkeden çıkarken yedi sülalesini besleyecek zenginliği cukka edebilecekken bir tek çöp dahi almadan gitmiş Vahdettin’i vatan haini iftirasıyla; ecdadı Haçlı zihniyetinin istediğinden de fazla kötüleyerek yad ederken…
Milyon dolarlık transfer ücretlerini cebe indirip, bu ülkeye, bu ülkenin insanına zerrece faydası dokunmayan, sadece futbol oynayan bir zatı muhteremin heykelini dikiyoruz…
Milyonların izlediği ekranlarda çocuklarımıza tükürmeyi, tekme atmayı, birbirini kırmayı öğretiyoruz…
Ve bu kısır döngü sürekli daireler çizip duruyor…
Ve bir kartopu misali büyüdükçe büyüyor…
…..
Futbola sadece futbol gözüyle baktığımız zaman…
Bu sektörün bittiği andır!