Mezarlar yalnızca topraktan mı?
Mezarlıklar insanların gönlünde. Musalla taşı, iğneli döşekte.
Kaç kişiyi sığdırdık kalbimize ve aynı yerde boğduk hepsini.
Biraz ötede onlarca mezar taşı, isimleri aynı; mazideki sancı.
Hepsi bir mevsimin en sıcak veya en soğuk zamanında yaşanmış.
Dedikoduların cereyanına çarpılmış. Dalgaların arasında çırpınmış
Aşk iki gün iki gece harpte kalmış.
İki damla seyirmiş yanakta. Yüce vicdanda, katli vacip kılınmış.
Her yerde salgın hastalık, leşler ortalığa saçılmış.
İhanet korku ruhları sarmış, ardından kara bir bulut her yeri kaplamış.
Garip bir zaman dilimi peydah olmuş.
Aşkı bitiren zamanın doğum sancıları,
Farklılıkların, tutarsızlıkların, çirkin emellerin makasında kalmış.
Bir kumarbaz, en hileli en tehlikeli oyununu kurmuş.
Hayatın adı; altta kalanın canı çıksın olmuş.
Yalancı bir kahinin fısıltısı duyulmuş,
Aşıklara dudak uçuklatan hikayeler uydurmuş.
Güçlü bir yalan rüzgarı, güllerin yapraklarını savurmuş,
Ardından şırıl şırıl akan dereler kurumuş.
Aşık ile Maşuk çok korkmuş, aşkı kalplerinden söküp atmış.
Aşıkların kusuru, aşkı acı zannetmeleriymiş.
Aşkın nur olduğunu göremeden, ruhları beden odalarında mahkum olmuş.
Bütün bu felaketler;
Aşkın lezzetiyle beslenen baykuşun ,çok ince hesapladığı ölüm kumpasıymış.
Nefis, baykuşa bu kadar hakimken, aşka bir adım bile yaklaşamamış.
Bilgeliği de fesadına karışıp toz olup havada yok olmuş.
Ve aşk ne insana kalmış, nede baykuşa.
Aşk, bir çift muhabbet kuşunun, şarkılarında yaşanmış.