Hüseyin Karadeniz ile SÜRMANŞET’in Konuğu: Zafer Karamehmetoğlu…
Topraktan bardağa geçiş süreci oldukça zorludur çayın. Toplanması, işlenmesi, evlere, işyerlerine misafir olmasının ayrı ayrı öyküsü vardır… Demini güzel almış bir bardak çay hem sohbeti hem de içimizi ısıtmaya yeter bazen. Bir bardak çay hayata dair verilecek önemli kararların sebebi olabilir. Tıpkı İnebolulu Zafer Karamehmetoğlu’nun kaymakamlık serüveninin başlamasında etkisi olduğu gibi…
İstanbul’un tek Kastamonulu mülki amiri olan Ataşehir Kaymakamı Zafer Karamehmetoğlu’nu ekip olarak ziyaret etmek istediğimizi Özel Kalem Müdürü’ne ilettikten kısa bir süre sonra çalan telefonumuz salı günü saat 11.00’de Kaymakam Bey’in bizi makamında beklediğini bildirdi. Kâğıthane’deki ofisimizden Ataşehir’e gitmek o kadar da kolay olmuyor. İstanbul trafiği işte işiniz olduğu zaman sizi zorda bırakmayı çok seviyor. Yazı İşleri Müdürümüz Gözde Yüksel ve Haber Müdürümüz Yeşim Baydan ile birlikte kendimizi adım adım ilerleyen trafiğin içinde kamyonların, tırların arasında buluyoruz bir anda… Arayıp biraz gecikeceğimizi bildiriyoruz neyse ki Kaymakam Bey’in bizden önce gelen misafirleri henüz makamdan çıkmamış. Doğrusu içimize serin sular serpiliyor.
Kaymakamlık binasının 2. katına geldiğimizde, kapının diğer tarafında bizi nasıl birinin karşılayacağını merakla bekliyoruz. Çok değil 5 dakika sonra tüm önyargılarımız yıkılıyor. Karşımızda duvarlarını ören bir kaymakam yerine; samimiyeti, misafirperverliği ve şivesiyle bir hemşerimiz duruyor. Birbirimizi gıyaben tanıdığımızın göstergesi ise masasında duran gazetemizin daha önceki sayıları oluyor.
“Bizi bir araya getiren ortak payda Kastamonu” diye söze başlar başlamaz röportaja ara verme durumunda kalıyoruz. Kaymakam Bey’i ziyaret için gelen hemşerilerimiz makam odasındaki misafir koltuklarında yerlerini alıyor. Yabancımız, gizlimiz, saklımız yok müsaade alıp en baştan başlıyoruz sohbetimize ve bardaktaki çaylarda eşlik ediyor bize…
Bu haftaki SÜRMANŞET’in konuğu, İstanbul’un Kastamonulu tek mülki amiriAtaşehir Kaymakamı hemşerimiz Zafer Karamehmetoğlu…
Üniversite dönemine kadar İnebolu’da yaşadığınızı biliyoruz… Orada nasıl bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdiniz?
Ben 1967 yılında İnebolu’da doğdum. İlkokulu, ortaokulu İnebolu’da okudum. İnebolu İmam Hatip Lisesi’nden de mezun oldum. Okuduğumuz yıllarda elektrik sürekli kesilirdi, okullarımızda mum ışığında ders yapardık. Babamın İnebolu’da çay ocağı vardı. 1977 yılından itibaren orada çay dağıtımı yapmaya başladım. Anlayacağınız ilk iş deneyimim çay ocağında başladı.
İstanbul’da görev yapan tek Kastamonulu mülki amirsiniz. Kaymakam olmak istemenizin bir hikâyesi var mıdır?
Kaymakam olmamla çayın çok ilgisi vardır. Babamın çayı oldukça ünlüydü. İnsanlar başka sokaklardan bizim dükkânımıza gelirdi o yüzden. Kahvemizin devamlı müşterilerinden biri de İnebolu beyefendilerinden Şevket Ağabey’di. İş yerindeki koltuğuna ondan başka kimse oturamazdı. Ancak 1981 yılında İnebolu Kaymakamı Mehmet Gürbüz, esnaf ziyareti sırasında Şevket Ağabey’in koltuğuna oturmuştu. Bende ‘Koltuğa oturduğuna göre demek ki bu kaymakam önemli biriymiş’ demiştim kendime. Bir günKaymakam Bey’in misafirleri gelmiş ve odacısına ‘Git iyi bir yerlerden çay söyle’ demiş. Ramazan Ağabey’de sabahları bizim dükkânımıza gelir peş peşe 3 -4 bardak çay içerdi. O da ‘Benim en iyi bildiğim çay Satı’nın kahvesinde var’ diyerek bizim dükkâna gelmişti. 8 çay istedi, babam da hazırladı bana verdi. Kaymakamlık binasıyla çay ocağının arasında da 200 m. vardı. 8 çayı dibine dökmeden taşımak mümkün değil ama ben çocukluğumdan beri taşırdım dökmezdim. Kaymakamlığa girdim odaya girecekken Ramazan Ağabey beni durdurdu. ‘Kaymakam Bey’in odasına hemen girilmez ben kontrol edeyim, sen dur’ dedi. Anladım ki bu kaymakamlık önemli bir iş ve o an kaymakam olmaya karar verdim. O sene okullara, üniversite sınavlarında hangi okulu okursak ne iş yaparız diye bir kitapçık göndermişlerdi. Ben de kitapçıkta ne kadar kaymakam olur yazısı varsa hepsini işaretlemiştim. Kaymakam olacağım diye derslerime daha çok çalışır oldum.
“Çok iyi masa tenisi oynarım”
Görünen o ki idealinize ulaşmak için oldukça çaba sarf ettiniz…
1985 yılında lise 1.’si oldum ve ardından da üniversite 1.sınıfımı Bursa’da okudum. Oradan da Ankara Siyasala geçiş yaptım. Okulu aksatmadan bitirdim ki babamda okursa okur yoksa çay ocağı burada diyormuş (gülüyor). 23 Kasım 1990’da işe başladım.
Kaç kardeşsiniz?
6 idik ancak 2 ağabeyim rahmetli oldu.
Babanız size olan sevgisini göstermekte katı mıydı?
Babam ve annem çok şefkatli insanlardı. Babam sevgisini pek hissettirmezdi ama bizim için canını verirdi. Bursa’dayken ‘Burası çok soğuk, palto almalıyım’ diye mektup yazmıştım. Belki kendisi hiç palto giymemiştir o güne kadar ama bana ertesi gün 20 lira para göndermişti kendime bir şeyler alayım diye.
Görev aldığınız süre boyunca Ataşehir’de neler yapmayı planlıyorsunuz?
Ataşehir, gelir dengesizliğinin yoğun olduğu bir bölge. Bir tarafta varoş diye tabir ettiğimiz gecekondulaşma varken diğer tarafta gökdelenlerde yaşayan bir üst yapı var. Kimse inanmaz ama Ataşehir’de çok fazla ihtiyaç sahibi vatandaşımız var. 5 bin aileye 5 bin ton kömür dağıtacağız. Kışın yakacak ihtiyacını karşılamadığınız bir aile size nasıl bakar? Devletin kapısı herkese açık olmalı. Buraya ilk göreve geldiğim günlerde bir vatandaşımız geldi. ‘Benim 1 sayfa fotokopimi çekmediler, ben 1 km yürüdüm, 1 km’de geri buraya geldim sadece 1 sayfa fotokopi için’ dedi. Bende arkadaşlarla toplantı yaptım ‘5 sayfaya kadar vatandaşın hizmetini göreceksiniz, ihtiyaç olursa 10 sayfa fotokopi çekeceksiniz’ dedim. Kaymakamlık binası her gün dolu, insanların işleri oluyor. ‘Bu insanlar nereden su içiyor katlara sebil koyalım’ dedim ve günde 4 -5 damacana su gitmeye başladı. Demek ki insanlar ya çeşmeden su içiyorlardı ya da dışarıdan satın alıyorlardı. Çok küçük paralarla büyük işler başarabilirsiniz. Kanunlar tabi ki uygulanacak ancak devlet dairesi, vatandaşı tebessümle gönderecek. İlçemizde devlet hastanemiz ve hükümet konağımız yok bunlarla ilgili çalışmalarımız da olacaktır.
Daha önce nerelerde görev aldınız?
Karaman Ayrancık, Kırşehir Mucur ve Sinop Erfelek’te kaymakam vekilliği yaptım. Ardından il stajımı Denizli’de, ilçe stajımı Sarıkamış’ta, müfettiş stajımı da Edirne’de tamamladım. Daha sonra kaymakamlık için kura çektik ve Kırşehir Boztepe’de 2 yıl kaldım, oradan Erzurum Tekman’a gittim. 2 yıl sonra Aksaray Ortaköy Kaymakamlığını yaptım. Aksaray’da 3 yıl kalmam gerekirken 28 Şubat sürecinde o sürece uymadığım gerekçesiyle beni Ağrı’ya gönderdiler. Gürbulak Sınır Kapısı’nda, sınır mülki idari amiriydim. Orada trilyonlarca kaçakçılığın önüne geçtik. 4 sene sonra Düzce Vali Yardımcılığı’na atandım. Deprem sonrası Düzce’de görev aldım. 2 sene sonra Amasya Taşova’da vali yardımcısı oldum. 2007 yılında da İzmir Dikili’ye atandım. Dikili, çok güzel bir yer, turizm ve tarım ağırlıklı çalışmalarımız oldu orada. Görev yaptığım her yerde devlet vatandaş bütünleşmesini sağladık. Kısacası bugün başbakanımızın istediği çalışma tarzını biz o günlerde uyguluyorduk.
Doğuda da görev aldınız devletin sıcak yüzünü göstermek zor olsa gerek…
Doğudaki bugünkü kardeşlik havasını biz o günlerde yaşatmaya çalışıyorduk. Köy köy gezdik, devlete gelen herkesi kucaklamaya çalıştık. Köylere gittiimizde yanımızda çocuklar için çikolata, top götürüyorduk. Alamadıklarından değil, devletten alınca daha bir mutlu oluyorlardı. Terör nedeniyle kapanan okullarımızı açtık. Siz bir köyde okul açarsanız köyün %95’i peşinizde pervane olur.
Birazda ailenizden bahsedelim 4 çocuğunuz var. Eğitim durumları nedir?
3 kızım 1 oğlum var. Büyük kızım, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nde mimarlık diğer kızım da Kırklareli’nde İşletme okuyor. Oğlum, Fatih Koleji’ni tam burslu kazandı. Küçük kızım da ortaokulda.
Eşiniz çalışıyor mu?
Eşim, ev hanımı ama bizden daha çok çalışıyor.
Sizin yoğun temponuzdan sıkıntısı oluyor mu?
Yok, çok şükür. Hepimiz dengeli gidiyoruz. Biz kendimize, ailemize ve dostlarımıza da zaman ayırırız.
Sanatsal ya da sportif faaliyetleriniz var mı?
Çok iyi masa tenisi oynarım. Ayrıca iyi yüzerim. İnebolu’dayken lisanslı voleybolcuydum. Spora büyük destek veriyorum. Spor, ahlaklı ve erdemli gençler yetiştirir. Ayrıca kitap okumayı çok severim. Yahya Kemal, Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Mehmet Akif sevdiğim edebiyatçılardandır.
İstanbul’da, Kastamonu derneği sayıca fazla. Diğer görev yaptığınız illerde Kastamonu dernekçiliği ne durumdaydı?
Sadece Ataşehir’de 24 tane Kastamonu derneği var. Geçenlerde de Kas-Der Ataşehir’in toplantısındaydım. Düzce’de görev alırken Kastamonu Derneği kurdurmuştum. Orada Kastamonulular birbirlerini tanımıyorlardı bende sadece tanışma maksatlı olsun en fazla 1 sene açık kalsın istedim. Lokal dernekçilik olmasın diye Düzce’deki görevim sona ererken orayı da kapattık, zaten herkes birbiriyle tanışmıştı.
Sizinle birlikte Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapan Kastamonulu 7 mülki amirimiz var. Onlarla bir araya gelmek ister misiniz?
Zoraki yapılan işlerin neticesi hayırlı olmaz. Ancak gönülden istenirse tabi ki de olur. Kastamonu Günleri yapılıyor mesela o günleri değerlendirebiliriz.
“Kastamonu’ya vali olmak isteyen çoktur”
Yıllardır Kastamonulu birvalimizinolmayışının eksikliğini hissettik. Hak ettiğiniz yerde olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Valilik istisnai bir görevdir. Hükümet 1.sınıf mülki amir olan kaymakamların içerisinden vali atamasını yapar. Ben şuanda Ataşehir Kaymakamıyım ve bunu en iyi şekilde yapmalıyım. Görevlendirirlerse vali de olurum, amacımız hizmet. Her şey hükümetin takdirine bağlı. Kastamonulu arkadaşlarımıza da Allah nasip eder inşallah…
23 yıllık görev süreniz boyunca unutamadığınız, sizi çok duygulandıran anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?
23 yıla oldukça çok anı ve paylaşım sığdı. Amasya Taşova’da görev yaparken, köylerden birinin muhtarı mahallemize içme suyu lazım diye yanıma gelmişti. Benim de Taşova’da görevim bitmek üzereydi ‘Eğer görevim burada devam ederse bakarım, bir şeyler yaparız’ dedim. Muhtarda ‘Kaymakamım suyumuz gelmesin ama siz gitmeyin’ demişti. Tekman’da da unutamadığım bir anım var. Orada devlete ait bir kamu binası yaptırılıyordu. O hizmeti yapan daire müdürlerimizle beraber köylülerle toplandık. Örgüt, köylüleri tehdit etmiş ‘Eğer yardım ederseniz ahırlarınızı alırız’ demiş. Daire müdürlerimizle beraber köylülerle konuştuk. Toplantı sırasında köylüler o binaya destek için ‘10 koyun, 20 kuzu ne varsa vereceğiz’ dediler. Bir tanesi ‘Benim hiçbir şeyim yok. Yaz döneminde kamyonlara ot yüklüyorum, 1 kamyonluk gelirimi buraya vereceğim’ dedi. Benim gözlerim yaşardı. O vatandaşımıza ‘Senin hediyeni aldık ve sana hediye ettik’ dedim.
‘Kastamonu’ size ne ifade ediyor?
Kastamonu bir Osmanlı kentidir. Camileriyle, kültürüyle, Şeyh Şaban-i Veli’siyle, Rıfat Ilgaz’ıyla bir büyük kenttir. Kimlikli bir kentte yaşamak insana değer katar. Bugün, bu memlekette Kastamonu’ya vali olmak isteyen çoktur.
Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş’ın çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Valimiz Kastamonu’yu ve ilçelerini kalkındırmak içinçok çaba sarf ediyor. Kendisine başarılar diliyoruz.
İnebolu’ya ne sıklıkla gidiyorsunuz?
Ailemle beraber çok sık gidiyoruz. Amcalarım, kardeşlerim, yeğenlerim orada. Annemin, babamın mezarı da orada. İnebolu ile bağımızı hiç koparmadık.
Kastamonu Havalimanını kullandınız mı?
Henüz uçakla gitme fırsatı yakalayamadım. İlerleyen günlerde inşallah kullanırız. Havaalanı bir medeniyet onun yaşaması ve yaşatılması lazım. Bunun içinde herkese görev düşüyor.
Gazetemiz aracılığıyla hemşerilerimize neler söylemek istersiniz?
İstanbul’da bir kardeşleri var unutmasınlar. Hemşerilerime, hemşericilik bağıyla bağlı olduğumu söylemek isterim. Düzenleyecekleri programlara da katılmak isterim.
Gazete İSTAMONU, İstanbul’da yayım yapan ilk ve tek Kastamonu Gazetesi. Sizde gazetemizi takip ediyorsunuz. Gazetemiz hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kastamonu ‘da ve İstanbul’da yaşayan hemşerilerimizden haberler naklettiğiniz için önemli bir kamu görevi yaptığınızı düşünüyorum. Bizlerde hayatımızı, icraatlarımızı paylaşmak için sizi, her zaman bekleriz. Güzelliklerin ve iyiliklerin sözcüsü, yanlışların düzeltilmesi noktasında da yön verici olun. İnşallah daha da başarılı olursunuz.